Çevremdeki insanlara Risale-i Nur'un ne olduğunu özetle nasıl anlatabilirim?
Risale-i Nur’un ne olduğunu anlamak için, öncelikle müellifinin hayatına kısaca bir göz atmamız iyi olur:
Risale-i Nur Külliyatının yazarı olan Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, asrının müceddidi olarak kabul edilen büyük bir İslam âlimidir. 1877 yılında Bitlis’in Nurs köyünde dünyaya gelmiş ve 1960 yılında vefat etmiştir. Tarihte hiç eşine rastlanamayacak bir şekilde, daha 14 yaşında iken, ortalama 15 yıl süren medrese tahsilini çok kısa bir sürede bitirerek icazet almıştır. Daha sonra fen bilimlerinin tahsiline yönelmiş, kendi çalışmalarının neticesinde bu sahada da çok önemli bir seviye kazanmıştır. Bundan sonraki hayatında âlimlerle girdiği bütün ilmî münazaraları kazanmış, gerek İslâm ilimlerinden, gerek müsbet fenlerden sorulan bütün suallere muhakkak surette doğru cevaplar vermiştir. Her suale, hem de hiç düşünmeden cevaplar vermesi, ulemâ arasında, ilminin vehbî, yani Allah vergisi olduğuna dair bir genel kanaate sebep olmuştur.
Bu büyük ilmî mertebesi yanında, zühd, takva ve sünnet-i seniye üzere bir hayat sürmüş, inandığı doğruları yaşamaktan hiçbir zulüm onu asla engelleyememiştir. Tarihte yaşamış Peygamber vârisleri olan büyük İslam âlimleri gibi, sahib olduğu ilminin gerektirdiği kemâlâtı hayatında yaşayarak da göstermiştir.
Ömrünün son 34 yılı hapis ve sürgünlerle geçmiş ve Risale-i Nur’u zulüm ve işkencelerle dolu bu hapis ve sürgünler içerisinde yazmıştır. Bütün baskı, engelleme ve aleyhte propagandalara rağmen, dinsizliğe karşı giriştiği ilmî mücadeleyi yazdığı risalelerle kazanmış ve kendi ifadesiyle, “Risale-i Nur küfrün belini kırmıştır.”
Risale-i Nur ise, Kur’an’dan gelen ilhamlarla yazılmış manevî bir Kur’an tefsiridir. İslam dininin başta imanî mevzular, sonra ibadet, dua, sünnet, ahlak gibi bütün temel konularını asrımız insanlarının ihtiyaçlarına cevap verecek bir şekilde ve imanı gayet kuvvetlendirecek ispat metotlarıyla ele almıştır. Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’daki hakikatlerin kendi fikrinin mahsulleri olmadığını, Kur’an’dan ilhamen kendisine yazdırıldığını ısrarla ve bütün samimiyetiyle tekrar tekrar vurgular.
Birkaç asırdır dinsizlik fikirleri büyük bir kuvvet kazanmış, İslam dünyası ise büyük bir gerileme içerisine düşmüştür. Bunun neticesinde ise, İslam toplumlarında birlik beraberlik dağılmış, İslam ahlakı bozulmuş ve Müslümanlık şuuru oldukça zedelenmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, bütün bu dertlerin ana kaynağını, “Müslümanlarda imanın zayıflaması hastalığı” olarak teşhis etmiştir. Bu yüzden bütün ömrünü imanın ispatına ve iman hastalığının tedavisine vakfetmiştir.
Bu sebeple, Risale-i Nur Külliyatının ana konusunu iman hakikatlerinin ispatları oluşturur. Allah’ın varlığı ve birliği, ebedî ahret hayatının muhakkak geleceği, Kur’an’ın Allah kelâmı olduğu ve Hz. Muhammed (sav)’in hak Resullulah olduğu gibi pek çok iman esaslarını akılda hiçbir şüphe bırakmayacak açıklıkta, hatta en inatçı dinsizleri dahi susturacak bir kuvvette ispat eder.
Ayrıca; ibadet, sünnet, güzel ahlak gibi konuları, bunların neler olduğundan ve nasıl yapılacaklarından ziyade, neden yaşanması gerektiğini son derece ikna edici izahlarla ispat eder. Çünkü bunların nasıl yapılacakları zaten biliniyor ve kitaplarda mevcuttur. Önemli olan insanların bunlara inanması ve yaşamaya azmetmesidir. İşte Nurlar, bu noktaya hizmet etmektedir.
Kısacası Risale-i Nur'u, "bütün iman ve Kur’an hakikatlerini, bu asrın ihitiyaçlarını esas alarak ve İslam dünyasında çok kuvvetli bir iman-ı tahkikiyi yeniden yerleştirmeyi ve tam sünnet-i seniyye üzere bir İslamî şuurlanmayı sağlamayı hedef edinerek izah ve isbat eden bir Kur’an tefsiridir" diye tarif edebiliriz.
İçinde İslâmî her şey var mıdır sualinin cevabı olarak Üstad Bediüzzaman şöyle der:
“Hakaik-i esasiye-i Kur'âniye ve imaniyenin (iman ve Kur’an’ın temel hakikatlerinin) elzem ve lâzım olan kısımları hemen ekseriyet-i mutlaka (büyük çoğunlukla) itibarıyla yazılmıştır.
Ümit ediyorum ki, Cenab-ı Hak kabul etse, Tevfik (başarı) verse, yazılanlar dalâlet bulutlarını dağıtmaya kâfidirler. Her derdin devâsı içinde var demeyeceğim; fakat mühlik (helâk edici) dertlerin ağleb (çoğu) devâsı, yazılanlarda vardır.” (Barla Lahikası)