Soru

Risale Dışında Kitap Okumak

Bir Risale-i Nur talebesi sair İslami eserlerden istifade edebilir mi? Üstadımızın bu konuda bir görüşü var mıdır?

Tarih: 10.12.2020 19:50:27
Okunma: 2706

Cevap

İman üzerinde duran ve imanî mes’eleleri aklî delillerle ispat eden ilim dalına kelam ilmi denir. Risale-i Nur Külliyatı’nın ana konusunu iman hakikatlerinin izah ve ispatları oluşturur. Allah’ın varlığı ve birliği, âhiret hayatının kat’iyen geleceği, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğu ve Hazret-i Muhammed (sav)’in hak Resullulah olduğu gibi pek çok iman esaslarını akılda hiçbir şüphe bırakmayacak ve en inatçı dinsizleri dahi susturacak bir kuvvette ispat eder. Bu cihetle Risale-i Nur bir iman, akaid ve kelam dersidir.

Risale-i Nur kelam sahasında, yepyeni izah ve ispatlarla ve yeni metotlarla ortaya çıkarak dinsizliğe galib geldiğinden ‘Kelam İlminde bir tecdid, bir yeniliktir. Kelam ilmi bugüne kadar imanın daha çok aklî delilleri üzerinde dururken, Risale-i Nur akıl ve kalbi, hatta ruhtaki diğer mânevî latifeleri birlikte tatmin edip doyuran Kur’ânî bir yolda gitmiştir.

Bediüzzaman hazretleri talebelerine  Risale-i Nur'un"ulum-u imaniye" ve "iman haikatlerini" anlama noktasında yeterli olduğunu, başka bir kitaba ihtiyaç olmadığını açıkça ifade ediyor. Hatta daire içine giren allame ve müçtehit dahi olsalar vazifeleri yalnız nurların şerhlerini, tanzimlerini ve izahlarını yapmaları gerektiğini söylüyor. Fakat şu nokta da yanlış anlaşılmamalı; Risale-i nur bir İslam tarihi veya bir fıkıh kitab değildir, aynı şekilde klasik bir tefsir ve hadis kitabı ya da bunların usulune dair bilgi veren bir kitap da değildir. Bu sebeple bu ilim dallarına dair bilgi almak iseteyen bir kişi, elbette fıkıh, siyer, hadis ve tefsir kitaplarını okuyabilir. Gerektiğinde kendinden önceki islam alimlerinin kitaplarına da başvurabilir. Nitekim Bediüzzaman hazretleri de nurlarda kitapların ve alimlerin isimlerini zikr ederek bizlere misal veriyor. 

Lakin mevzu bahis iman hakikatlerini öğrenme ve günümüzde fen ve felsefeden gelen vesveselere, şüphelere cevap verilmesi olduğunda; Risale-i nurun talebesi yegane referans kaynağının Risale-i nur olduğunu, asıl vaktini Risale-i nurlara ayırması gerektiğini, imani meseleler hususunda bütün müşkil meseleleri halletmiş, kafi ve vafi bir eser olduğunun farkında olması gerekir. Ustad tarafından “Risale-i Nur başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor” tespiti bizim için çok önemli bir düsturdur.

“Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki: "Bu dürûs-u Kur'aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler'in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünki çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde birşey yazsa; soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklidcilik hükmüne geçer. (Mektubat 29.Mektup,6.Kısım, 5.desise )

Üstadın hayatında da başka alimleri,kitapları beğenmediği ithamında bulunulduğu zaman şöyle cevap veriyor:

"Diyorlar: ‘Said yanında başka kitapları bulundurmuyor; demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazâlî'yi (r.a.) de tam beğenmiyor ki, eserlerini yanına getirmiyor.’ İşte bu acip, manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır; fakat, safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar. Buna karşı deriz ki: Hâşâ, yüz defa hâşâ! Risale-i Nur ve şakirtlerinin bir üstadı olan Hüccetü'l-İslam İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil, belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği ehl-i dalâletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir. Fakat, onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zatların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silâhlar hem geç elde edilir, hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden, Risale-i Nur Kur'an-ı Mucizü'l-Beyandan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu için, o mübarek ve kudsi zatların tezgâhlarına müracaat etmiyor.”(Kastamonu Lahikası)


Yorum Yap

Yorumlar