Bediüzzaman Hazretleri ve Hüsrev Efendi, Ramazan-ı Şerif'i nasıl değerlendirilerdi? Hangi ibadetlere ağırlık verirlerdi?
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve Hüsrev Efendi Hazretleri gibi manevi şahsiyetler, Ramazan-ı Şerif’i ihya etme hususunda büyük bir özen göstermişlerdir. Hiç şüphesiz, her ikisi de Ramazan ayında ibadetlerini artırarak, bu mübarek ayın manevi ikliminden en üst seviyede istifade etmişlerdir.
Bu zatların Ramazan ayını nasıl ihya ettiklerini kısaca şöyle izah edebiliriz:
İbadet, Zikir ve Dua: Oruç ayı olan Ramazan’da Bediüzzaman Hazretleri, zikir ve dua ile meşgul olmayı çok önemserdi. Hususen sabah namazından sonra ve her fırsatta cevşen’ül kebir ve hususi evradlarına ağırlık verir, ayet ve hadisler üzerinde derin tefekkürler yapardı. Bu vesileyle hem kendi hizmeti hem de ümmetin kurtuluşu için dua ederdi. Duaya çok ehemmiyet veren Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kendi ifadesiyle günde yüz defadan fazla talebelerine ismen dua eder ve bundan daha ziyade külli ve umumi dualarla bütün ümmete dualarında yer verirdi.
Hüsrev Efendi de tıpkı Bediüzzaman Hazretleri gibi, Ramazan ayında ibadetlerini artırırdı. Özellikle oruç ve teravih namazı gibi ibadetlerin yanı sıra nafile ibadetlere de yoğunlaşır, geceyi ihya ederdi. Ayrıca Tevafuklu Kur’an yazma hizmetine ömrünün sonuna kadar devam eden Hüsrev Efendi, Ramazan gecelerini genellikle uyanık geçirir, bu vakitlerde Kur’an yazısıyla meşgul olur, dua eder, Allah’a yönelirdi. Hatta kendi ifadesiyle ömrünün son dönemlerinde uykusunu bir saate kadar indirmişti.
Kur'an-ı Kerim ve Tefekkür: Bu zatlar sünnete azami derecede ittiba ederek Ramazan ayında Kur'an-ı Kerim’i daha çok okur ve üzerinde tefekkür ederlerdi. Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’da da yer verdiği Kur'ân’ın bazı ayetleri üzerinde derin tefekkürlerde bulunurdu. Bu ayda, özellikle Kur'ân’ın her ayetini anlamaya çalışarak hayatına tatbik etmeye gayret ederdi. Bediüzzaman Hazretleri bu aylarda Kur'ân okumanın faziletiyle alakalı şöyle buyurmaktadır: “Her hasenenin (iyi amelin) sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerif’te yüzden geçer, Şaban-ı Muazzam’da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar.” [1]
Hüsrev Efendi de aynen Üstadı Bediüzzaman Hazretleri gibi Ramazan ayında Kur'an ile çokça meşgul olur, O’nun hakikatleri olan Risale-i Nur’u insanlara anlatırdı. Okuduğu Kur'an'ı anlamak ve üzerine düşünmek için vakit ayırır, hem Tevafuklu Kur’an’ı yazma hizmetine de devam ederdi.
İman Hizmeti: Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan ayında yalnızca kendi manevi hayatına değil, aynı zamanda toplumun manevi gelişimine de katkı sağlardı. Zaten Risale-i Nur eserleri de toplumun ıslahı için yazılmıştı. Bu kahraman zatlar, Ramazan ayında da daha çok insanların manevi dertleriyle ilgilenir, iman hakikatlerini onlara ulaştırmak için gayret ederlerdi. Zira Bediüzzaman Hazretleri “Bu zamanda en büyük ihsân îmânı kurtarmaktır.” [2] buyurmakla her vakit bu hizmetin ehemmiyetini vurgulamıştır. Ayrıca bu mübarek zatlar, Ramazan ayında maddi ve manevi yardımları da ihmal etmezdi. Fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, sadaka vermek ve insanların gönüllerini almak onlar için çok önemli bir ameldi.
Netice olarak:
Her iki zat da Ramazan ayında, sadece bedenî orucu değil, maddi ve manevi bütün azalarla oruç tutmanın ehemmiyetini vurgulamışlardır. Onlar için Ramazan, bir arınma ve manevi yükseliş dönemidir. Yani sadece yeme içmeden kesilmek değil; dilin, kalbin ve zihnin de oruçlu olması gereken bir vakittir.
Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Orucun ekmeli (en mükemmeli) ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye (insanın tüm aza ve cihazlarına) dahi bir nev'î oruç tutturmaktır. Yani, muharremattan (haramlardan), malayaniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete (kulluğa) sevk etmektir.”[3]
Bediüzzaman ve Hüsrev Efendi gibi zatlar, Ramazan ayını hem şahsi olarak ihya ederken hem de toplumsal fayda sağlamak için çalışarak, bu mübarek ayın manevi hazzını ve faziletlerini en yüksek şekilde yaşamaya ve yaşatmaya gayret etmişlerdir. Onların bu ihlaslı ve samimi halleri, Ramazan’ın anlamını daha derinden kavramamıza yardımcı olmakta ve bizlere en güzel misal olmaktadır.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 527.
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahkası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 49.
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 286.