Soru

Peygamber Efendimizin Ettiği Beddualar

Peygamber Efendimiz vazifesi boyunca hiç beddua etti mi? Ettiyse kime nasıl etmiştir? Birkaç örnek verir misiniz?

Tarih: 5.07.2024 13:13:56
Okunma: 721

Cevap

Dinimizde bedduadan ziyade dua öne çıkmış ve çıkartılmıştır. Hz. Peygamberin (sav) hayatına baktığımız zaman bedduadan çok duasına şahit oluruz. Beddua Hz. Peygamberden (sav) en az duyulan sözlerdendir. Öyle ki O (sav), müşrikler için hep hidayet duasında bulunmuş, ömrü onların ıslahı için çabalamakla geçmiştir. Peygamberliği döneminde çok sıkıntılar çekmiş, öldürülmek istenmiş, taşlanmış ve geçeceği yollara dikenler atılmıştır.

İlk Müslümanlar da sayısız işkencelere tabi tutulmuş, aç susuz bırakılmış ve hatta öldürülmüşlerdir. Ancak Allah Resûlü yapılan bu haksızlıklara karşı tahammül göstermiştir. Taif seferi dönüşünde taşlanmış, her tarafı kan revan içinde kalmış, Uhud Savaşında mübarek yüzünden yaralanmış ve dişi kırılmıştır. Ama o yine de hepsine tahammül göstermiş ve bunları yapanlar hakkında bedduada dahi bulunmamış, Mekke fethedildiği zaman hepsini affetmiştir.

Dinimizin zulüm ve haksızlık saydığı geçerli sebeplere dayanması şartıyla beddua etmenin câiz olduğunu gösteren âyet ve hadisler vardır. Nitekim müfessirlerin çoğu, “Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayanlar hariçtir”[1] meâlindeki âyetin haksızlığa uğrayanların zalime beddua etmelerine izin verdiğini belirtmişlerdir.

Hz. Peygamberin (sav) de Müslümanlara işkence etmek, İslâm dinine şiddet ve baskı yoluyla karşı koymak gibi kötülükleriyle tanınan bazı müşriklere beddua ettiğini ve bu bedduasının etkisini gösterdiğini bildiren hadisler vardır. Bunlardan üç tanesini buraya alıyoruz. Şöyle ki:

1- Hz. Peygamber (sav), İslâm’ın ilk eğitim müessesi olan Suffe’de yetişmiş, Kur’ân’ı çok iyi bilen ve kendilerine kurrâ denilen, çoğu ensardan yetmiş kişilik bir heyeti İslâm’ı anlatmak ve insanları irşad etmek amacıyla talepte bulunan bir kabileye gönderir. Lakin bu güzide talebeler hain bir pusu ile şehit edilir.  Aynı zamanlarda, İslâm’ı öğrenmek için davetçi isteyen başka iki kabilenin de kendilerine gönderilen on davetçiyi tuzağa düşürdükleri, sekiz kişiyi katlettikleri, iki kişiyi esir aldıkları haberi de Hz. Peygamber’e (sav) ulaşır. Yıllardır, kendisine ve ashâbına yönelen pek çok baskı, işkence ve saldırı karşısında sabredip beddua etmeyen Rahmet Peygamberi bu kez öyle ağır bir acı yaşamıştı ki, haberin geldiği gece yatsı namazının son rekâtında rükûundan doğrulduktan sonra bütün bu felâkete sebep olanlara şöyle beddua eder:

Allah’ım! Mudar kabilelerini perişan et! Allah’ım! Onların yıllarını, Yusuf peygamberin kıtlık yılları gibi çetin kıl, başlarına dar getir!  Allah’ım! Sana ve Resûlü’ne isyan eden Lihyânoğulları, Ri’l, Zekvân ve Usayye kabilelerine lânet et.

Hz. Peygamber (sav) bir ay boyunca bu bedduasını sürdürmüş ve her vakitte tekrarlamıştır.[2]

2- Ebû Leheb, Resûli Kibriya'ya eziyet ve hakaret etmekte yalnız kalmak istemiyordu. Bir gün, oğlu Uteybe'ye, ona işkence etsin diye emir verdi. Uteybe, Peygamber Efendimizin (sav) yanına vardı. O sırada Efendimiz (sav), Necm Sûresini okuyordu. Bunu duyan Uteybe, "Necmin Rabbine andolsun ki, ben senin peygamberliğini inkâr ediyorum!" dedi ve küstahça Kâinatın Efendisine doğru tükürdü. Resûli Ekrem (sav), bu çirkin harekete sâdece şu bedduayla cevap verdi:

"Yâ Rab!.. Ona bir itini musallat et!"

Resûli Ekrem Efendimizin ne duası ne de bedduası Allah tarafından karşılıksız bırakılmıyordu. Uteybe'ye yaptığı bu beddua da bir müddet sonra gerçekleşti: Yemen tarafında Havran denilen yerde babası ve arkadaşları arasında uyurken, bir arslan gelip kendisini parçaladı![3]

3- Hendek savaşında çarpışma öylesine şiddetli devam ediyordu ki, Resûli Kibriya Efendimiz (sav), o günün öğle, ikindi ve akşam namazlarını bile vaktinde kılma imkân ve fırsatını bulamadı. Zâtına eziyet ve hakaret edenlere bile beddua etmeyen Kâinatın Efendisi (sav), namazlarını kazaya bıraktırdıklarından dolayı, onlara;

"Onlar nasıl, güneş batıncaya kadar uğraştırıp, bizi namazımızdan alıkoydularsa, Allah da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun!" diyerek beddua etti; daha sonra, o günün öğle, ikindi ve akşam namazlarını ashabıyla birlikte kaza etti.[4]


[1] Nisâ 4/148

[2] Hadislerle İslam c 2 s 63,64

[3] Peygamberimizin Hayatı Salih Suruç  s 387

[4] Peygamberimizin Hayatı Salih Suruç  s 1229


Yorum Yap

Yorumlar