Cenab-ı Hak, âlem-i ervâhtan dünyaya gelen ruhları beden evinde iskan etmektedir. İnsana bu dünyada imtihan olunması için gayet düzenli işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî uzuvlar; gayet ince ve hassas bir denge ve gayet mühim faydalarla yerleştirilen aletler ve duygular; gayet sanatlı, hikmetli ve dikkatli bir denge içinde konulan cihazlarla dolu bir beden vermiştir.1 Ruhun, değişim ve felâketlere maruz ve muhtaç bedende yaşayabilmesi için de nefse üç kuvvet verilmiştir. Bu kuvvetlerin birincisi, menfaatleri çekmek ve istifade etmek için kuvve-i şeheviye; ikincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i gadabiye; üçüncüsü, fayda ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden ayırmak için kuvve-i akliyedir.2 Nefis bu kuvveler sayesinde bütün lezzetlerin mahzeni, vücudun merkezi ve menfaatin madeni olmuştur. Ayrıca insana en yakın olan tarafı haline gelmiştir.3 Bu üç kuvveden kuvve-i gadabiye ve şeheviye ise şeytanın desiselerini hem kabul etmekte hem de başkalarına nakletmektedir.4
Bu cihazlara ek olarak insana, iman etmesi ve ilhama mazhar olması için kalp denilen bir latife verilmiştir. Buradaki kalpten maksat, bedendeki hayatın devam etmesini sağlayan et parçası değildir. Bilakis kalb, tıpkı bedendeki kalp gibi bir hayat makinesi olup insanın manevi hayatının devam etmesini sağlar.5 Kalp, insanın çekirdeği olup çok büyük bir kabiliyeti vardır. Bir harita veya bir fihrist gibi bütün âlemi temsil eder. Bu kalp çekirdeği iman, ubudiyet ve ihlas ile bir terbiye görmezse, kuru bir çekirdek olarak kalır. Nûra dönüşünceye kadar ateş ile yanması lâzımdır.6 Kalbin dünyaya ve ahirete bakan iki kapısı vardır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
Kalbe gelen iki şey vardır. Birisi melekten gelen şeydir ki hayrı vadedip, hakkı tasdik eder. Bu bakımdan kim kalbinde bunu görürse, bilsin ki bu Allah (cc)’tan gelen bir lütuftur ve bunun için Allah Teâlâ (cc)’ya hamd etmelidir. Düşmandan gelen ikinci bir şey vardır. O da şerri vadedip hakkı yalanlar ve hayrı yasaklar. Kim kalbinde böyle bir şeye rastlarsa kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınsın.7
Buna göre her insanın kalbine ve nefsine şeytandan vesveseler gelmektedir. Kişinin bununla mücadele etmesi gereklidir. Her insana, görevlendirilmiş bir şeytan vesvese vermektedir. Bu husus, Peygamber Efendimiz tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:
''Aranızda kendisi ile bulunmak üzere görevlendirilmiş cinlerden bir arkadaşı bulunmayan yoktur." Ashab 'Senin de mi ey Allah'ın Rasulü!' dediler. O: "Benimle de. Ancak Allah ona karşı bana yardımcı oldu. O da Müslüman oldu. Bu sebeple bana hayırdan başkasını emretmiyor."8
Buna göre Peygamber Efendimize (s.a.v.) şeytanından vesvese gelmemektedir. Zira onun için görevlendirilen şeytan, Allah'ın yardımı ve onun gayretleriyle Müslüman olmuştur. Onun nefsi de Allah Teâla tarafından terbiye edildiği için kötülüğü değil, hayrı ve iyiliği emretmektedir. Ayrıca kalbine de sadece hayır gelmektedir. Zira rivayetlere göre Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kalbi üç defa yıkanmıştır.
İlk yıkama; 4 yaşlarında iken göğsünün yarılması ve kalbinin yıkanması ile olmuştur. Bu şekilde şeytandan ve vesveselerinden uzak, ismet ve iffet ile büyümüştür.
İkinci yıkama; nübüvvetten/peygamberlikten önce kalbinin vahye hazırlanması için yıkanmasıdır.9 Bu şekilde Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kalbi, kalpte bulunan lümme-i şeytaniyeden temizlenmiştir. Bu yıkama ile kalbine vesvese gelemeyeceği için vahye herhangi bir şeyin karışması söz konusu olmamıştır. Ayrıca kalbinin dünyaya meyleden ve şeytanın vesveselerine âlet olan tarafı, sadece âhirete bakar ve vahye mazhar hale gelmiştir.
Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) kalbi Miraca çıkmadan önce üçüncü kez yıkanmıştır.10 İlk iki yıkamanın peygamberliğe hazırlık olduğu rivayetlerde belirtilmiştir. Miraçtan önce kalbinin yıkanmasının da kalbin sadece Cenab-ı Hakk'tan gelecek vahye doğrudan mazhar olması ve huzuruna çıkmaya layık hale gelmesi için temizlenmesi manasına geldiğini söylemek mümkündür.
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar 1, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2017, s. 35.
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü'l-İ'câz, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2017, s. 19.
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2017, s. 204.
Bediüzzaman Said Nursî, Lemalar, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2017, s. 75.
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü'l-İ'câz, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2017, s. 71-72.
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2017, s. 112.
Tirmizî, Kitâbü't-tefsir, 2988.
Müslim, Kıyâmet-Cennet-Cehennem, 16/69 (2814).
İbn Hacer el-Askalanî, Fethu'l-bârî, el-Mektebetü's-Selefiyye, Mısır 1970, c. 7, s. 205.
İbn Hacer el-Askalanî, Fethu'l-bârî, el-Mektebetü's-Selefiyye, Mısır 1970, c. 7, s. 205.