RİSALE-İ NUR

17.02.2013

1922

Osmanlı Devleti'nin Yıkılışını Netice Veren Manevi Sarsıntı

"Osmanlı’daki ma’nevî zelzele, hayat-ı ebediye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir tahribat ve bir zelzele-i ma’nevîye-i İslâmiye.. "Risale-i Nur'da geçen bu metni nasıl anlamalıyız? Osmanlı Devleti gerçekte nasıl yıkıldı?

18.02.2013 tarihinde cevaplandı.

Cevap

Sorunuzdaki ilgili kısım şöyle geçmektedir:

Üçüncü Hakîkat: Hem Eski Said, hem Yeni Said hem maddî hem ma’nevî büyük bir hâdise Osmanlı memleketinde büyük ve dehşetli ve tahribatçı bir zelzele-i beşeriye Osmanlı memleketinde olacak diye hiss-i kablelvuku ile, Eski Said mükerrer ve musırrane haber veriyordu. Halbuki o his ile nur mes’elesinin aksi ile gâyet geniş dâireyi dar görmüş. Zaman onu ikinci harb-i umûmî ile tam tasdik ettiği halde, onun o çok geniş dâireyi Osmanlı memleketinde gördüğünü şöyle tâbir ediyor ki:İkinci harb-i umûmî beşere ettiği tahribat-ı azîme gerçi çok geniştir. Fakat hayat-ı dünyeviyyeye ve bekasız medeniyete baktığı cihetinde Osmanlı’daki tahribata nisbeten dardır. Osmanlı’daki ma’nevî zelzele, hayat-ı ebediye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir tahribat ve bir zelzele-i ma’nevîye-i İslâmiye ma’nen o ikinci harb-i umûmîden daha dehşetli olmasından Eski Said’in o sehvini tashih ediyor ve rü’ya-yı sâdıkasını tam tâbir ediyor ve o hiss-i kablelvukuunu gözlere gösteriyor. Ve o mu’teriz ehl-i velâyeti zâhiren haklı fakat hakîkaten Eski Said’in o hissi daha haklı olduğunu isbatla, o veli zâtın itirazını tam reddediyor.1

Bu metinde Bediüzzaman Hazretleri, hem Eski Said döneminde hem de Yeni Said döneminde, Osmanlı memleketinde büyük bir sarsıntı yaşanacağını önceden hissettiğini anlatıyor. Osmanlı topraklarında “çok büyük ve yıkıcı bir sarsıntı” olacağını önceden sezmişti. Fakat o dönem bu hissi yorumlarken, gördüğü geniş felaketi Osmanlı sınırları içinde olacağı şeklinde değerlendirmişti. Sonradan ortaya çıkan İkinci Dünya Savaşı’nın bütün dünyayı sarsan yıkımı gerçekleşince, bu sezdiği geniş felaketin aslında İkinci Dünya Savaşı gibi bütün dünyayı etkileyen büyük bir olay olduğunu söylüyor. Yine de maddî savaş, onun nazarında “esas felaket” değildir. Çünkü maddî savaş sadece dünyadaki hayatı etkiler; şehirleri ve insanları yıpratır ama kişinin ebedi hayatına bir zarar vermez.

Buna karşılık Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkan manevî sarsıntı, yani değerlerin çöküşü, inançların zayıflaması ve dinî hayatın önemini kaybetmesi, ona göre çok daha derin bir yıkımdır. Çünkü bu yıkım, insanın sadece dünya hayatına değil, ahiret hayatına da zarar verir. Bediüzzaman Hazretleri bu yüzden “Osmanlı’daki manevî zelzele, İkinci Dünya Savaşı’ndan daha dehşetlidir” mânâsına dikkat çekmektedir. Zira maddî bir yıkım yeniden yapılabilir; fakat manevî bir çöküş, bir toplumun ruhunu, kimliğini ve geleceğini zayıflatır.

Peki Osmanlı’daki manevî çöküş neydi? Neden bu kadar önemliydi?
Bu çöküş, birden bire ortaya çıkan bir felaket değil, uzun yıllar boyunca biriken bir bozulmanın sonucudur. Bediüzzaman Hazretleri’nin işaret ettiği bazı temel sebepler şunlardır:

  • Dinsizlik ve materyalist (maddeci) fikirlerin hızla yayılması: Avrupa’dan gelen pozitivizm ve natüralizm gibi akımlar, gençlerin zihninde “hayatta sadece madde vardır” anlayışını yaymaya başladı. Bu, iman esaslarını zayıflattı.

  • İslamî eğitim sisteminin zayıflaması: Medreselerin etkisinin azalması, yerine gelen eğitim sistemlerinin ise dinî temelden uzak olması, yeni neslin din bilgisi eksikliğiyle yetişmesine yol açtı.

  • Aile ve toplum yapısındaki çözülme: Savaşların, ekonomik sıkıntıların ve düzen değişikliklerinin etkisiyle toplumda manevi dayanışma zayıfladı, insanların hayatında dinin belirleyici rolü azalmaya başladı.

  • Günahların ve kötü alışkanlıkların normalleşmesi: İçki, eğlenceler, ahlâkî zayıflama gibi davranışlar şehir hayatında yaygınlaştı ve bu durum iman zayıflığını artırdı.

Bediüzzaman Hazretleri, bütün bu süreci bir “manevî zelzele” olarak nitelendirir. Çünkü bu çöküş, toplumun temelini oluşturan iman ve ahlâk direklerini sarsmıştır. Ona göre böyle bir sarsıntı, görünüşte sessizdir ama etkisi çok derindir. Maddî savaş, binaları ve şehirleri yıkar fakat manevî savaş, insanların ruhlarını, kimliklerini, değerlerini ve geleceklerini yıpratır. İşte bu yüzden manevî zelzelenin yıkımı, maddî savaştakinden daha şiddetlidir.

Sonuç olarak Bediüzzaman Hazretleri, Osmanlı’nın son döneminde yaşanan asıl büyük yıkımın maddî değil manevî bir zelzele olduğunu vurgular. Ona göre bir toplumu gerçek anlamda çökertecek olan şey binaların yıkılması değil; imanın zayıflaması, değerlerin kaybı ve dinî bağların çözülmesidir.

Kaynakçalar
  1. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2019, s. 435.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız