Risale i Nur'da 27. Söz'de “Eğer desen hak bir olur. Nasıl böyle dört ve on iki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir” diye geçiyor. Buradaki on iki mezheb hangi mezheblerdir ve imamları kimlerdir? Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki mezhepleri haricindeki bu hak mezheblerin tabi’ olanları kalmış mıdır? Eğer kalmışsa dünyanın hangi bölgelerinde yaşamaktadırlar?
İslâm tarihinde "Müçtehit İmamlar Dönemi" olarak adlandırılan Hicri 2. yüzyıldan 4. yüzyılın ortalarına kadar olan süreç, bilinen dört büyük fıkıh mezhebinin yanı sıra, birçok Sünnî mezhebin de ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu süreçte, sayıları onlarca olan mezhepler teşekkül etmiş olsa da, çoğu siyasi, sosyal ve kültürel sebeplerle uzun süre varlık gösterememiş ve zamanla kaybolmuştur. Bazı mezhepler, sınırlı bir tabii kitlesiyle Hicri 5. yüzyıla kadar varlıklarını sürdürmüşse de, "Taklit Dönemi" olarak bilinen dönemin başlamasıyla birlikte, mutlak içtihadın artık yapılmadığı fikrinin benimsenmesi ve toplumların büyük ölçüde dört ana mezhebe yönelmesi nedeniyle bu mezhepler günümüze ulaşmamıştır. Böylece, erken dönemde mezhepler arası çeşitlilik yerini dört ana mezhep etrafında şekillenen bir yapıya bırakmıştır.
Suyûtî’ye göre, İslâm ümmeti içinde ortaya çıkan hak mezheplerin sayısı yalnızca dört ile sınırlı değildir. İlk dönemlerden itibaren, sahabe, tâbiîn ve tebe-i tâbiîn nesillerinde her bireyin bağlı olduğu bir fakih ya da mezhep bulunmaktaydı. Tebe-i tâbiîn döneminden itibaren ise görüşleri sistematik olarak kaydedilen ve toplum tarafından taklit edilen on kadar mezhep ortaya çıkmıştır. Bu mezhepler arasında günümüzde de varlığını sürdüren dört büyük mezhebin yanı sıra;
1) Süfyân es-Sevrî
2) Evzâî
3) Leys b. Sa‘d
4) İshâk b. Râhûye
5) İbn Cerîr et-Taberî
6) Davud ez-Zâhirî gibi müçtehitlerin kurduğu mezhepler de yer almaktaydı. Ancak, bu mezheplerin kurucularının vefatından sonra, yaklaşık Hicri 500’lü yıllarda, müntesiplerinin gerekli özeni göstermemesi nedeniyle birçok mezhep tarih sahnesinden silinmiştir. [1]
İmam Şa‘rânî ise bilinen dört mezheb dışında ;
1) Ebû’l-Leys es-Semerkandî
2) Dâvûd ez-Zâhirî
3) Süfyân es-Sevrî
4) Süfyân b. ‘Uyeyne
5) Muhammed b. Cerîr et-Taberî
6) Ömer b. Abdülaziz
7) A‘meş
8) Şa‘bî
9) İshâk b. Râhûye gibi ismileri zikretmiştir. [2]
Muhammed b. Hasan el-Hacvî’ye göre ise sahabeden sonra tâbileri bulunan, taklit edilen ve tedvin edilmiş olan toplam on üç mezhep teşekkül etmiştir. Bu mezheplerin ilki Hasan-ı Basri’ nin mezhebidir.[3] Bundan sonra Ebû Hanîfe, Evzâî, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa‘d, Mâlik b. Enes, Süfyân b. Uyeyne, Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, İshâk b. Râhûye, Ebû Sevr, Ahmed b. Hanbel, Dâvûd ez-Zâhirî, İbn Cerîr et-Taberî’nin müstakil mezhebi olmuştur.[4]
Ömer Nasuhi Bilmen de müçtehit olup içtihat müessesesi devam etmeyen on yedi kişiyi sayar. Bunlar: İbrahim en-Nehâî, İbn Ebî Leylâ, İbni Şübrüme, Süfyân es-Sevrî, Zeydiliğin kollarından Sâlihiyye mezhebinin kurucusu Hasan b. Sâlih, Evzâî, Amr b. Hâris, Leys b. Sad, Abdullah b. Ebî Cafer; İshâk b. Râhûye, Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm, Ebû Sevr el-Bağdâdî, İbn Huzeyme, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Ebû Bekir b. Münzir en-Nisâbûrî, Dâvûd ez-Zâhirî ve İbn Cerîr et-Taberî’dir.[5]
Görüldüğü gibi erken dönemden günümüze kadar birçok âlim birçok tasnifte bulunmakla beraber çoğunluğu aynı isimler üzerinde yoğunlaşmış ve birkaç isim değişiklik göstermiştir. Bu itibarla Bediüzzaman Hazretleri’nin on iki imam içerisinde hangi âlimlerin yer aldığını tespit edememekteyiz. Zira kendisi bu isimleri bizzat sıralamamıştır. Ancak büyük bir ihtimalle Üstad Hazretleri’nin bahsettiği imam ve mezhepler yukarıda zikredilen isimlerden bazılarıdır. Hatırlanması gereken bir konu da şudur ki burada mezheplerin ve isimlerin konu bağlamında bir önemi yoktur. Asıl anlatılmak istenen farklı imâm ve mezheplerin görüşlerinin hepsinin nasıl hak olduğudur.
[1] Suyûtî, Celaleddin, el-Hâvî li’l-Fetâvî , Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2005, s. 148.
[2] Şarânî, Abdülvehhab b. Ahmed, el-Mîzânü’l-Kübra, Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2018, s. 61.
[3] Muhammed b. Hasan b. Arabi es-Sealibi Hacvi, el-Fikru’s-Sâmî fî Târîhi Fıkhi’l-İslâmî, Rabat, Matbaatü İdâretü’l-Meârif, 1340, c.2, s. 118.
[4] Muhammed b. Hasan b. Arabi es-Sealibi Hacvi, el-Fikru’s-Sâmî fî Târîhi Fıkhi’l-İslâmî, Rabat, Matbaatü İdâretü’l-Meârif, 1340, c.2, s. 39
[5] Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, BilmenYayınevi, t.y., c.1, s. 313.