Namazımı kılıyorum, kaçırmamaya çalışıyorum Günlük Kuran, risale, cevşen ve yazımı aksatmadan yapmaya çalışıyorum. Fakat ölüm, kabir, kıyamet bunlardan çok korkuyorum. Ne yapmalıyım?
Ebu Hureyre (ra)dan rivayet edildiğine göre: Peygamber Efendimiz (asm)
“Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz.”[1] Buyurmuştur.
Hadis-i Şeriften de anlaşıldığı gibi, ölümü anmak, hatırlamak güzel bir şeydir. Çünkü ölüm akla getirildiğinde insanı gafletten kurtarır ve günahlardan uzak tutar. Hatta gaflete düşmemek için ölümün sık sık hatırlanmasında çok faydalar vardır. Peygamber Efendimiz (asm) da bizi buna teşvik etmektedir.
Fakat ölümden korkmak, insana büyük sıkıntılar verip, hayatını yaşanmayacak hale getirmemelidir. Bu korkma duygusu, Cenab-ı Hakk’ın emirlerini yerine getirmek ve yasakladıklarından uzak durmak gibi davranışlarını düzeltmekte kullanılmalıdır. Soruda belirttiğinize göre zaten bunları yapıyorsunuz.
Ölüm korkusunun nasıl olacağı hadislerde şöyle bildirilmektedir:
Müslüman korku ile ümit arasında olmalıdır
Hz. Enes (ra) anlatıyor:
"Resulullah (asm) ölmek üzere olan bir gencin yanına girmişti. Hemen sordu:
"Kendini nasıl buluyorsun?"
"Ey Allah'ın Resulü (asm), Allah'tan (cc) ümidim var, ancak günahlarımdan korkuyorum." diye cevap verdi. Resulullah da (asm) şu açıklamayı yaptı:
"Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi Allah (cc) o kulun ümit ettiği şeyi mutlak verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar."[2]
Alimler Resulullah (asm):
"Kendini nasıl buluyorsun?" sözü ile; "dünyadan âhirete intikal ederken kalbinde ne hissediyorsun, Allah'ın (cc) rahmetinden ümit mi, yoksa Allah'ın (cc) gazabından korku mu?" demek istemiş, genç de böyle anlamıştır.
"Bu durumda olan" demek, "ölüm halinde sekerât halinde" demektir. Âlimler, düşmanla mübâreze, kısas, idam anları gibi, ölümle burun buruna olunan bütün halleri bu hükme dâhil ederler. Kişi o durumlarda Allah'ın (cc) rahmetinden ümit ettiği ve günahları sebebiyle de gazabından korktuğu takdirde, hadisteki müjdeye mazhar olacaktır. Korktuğundan emin kılması, kulun günahlarını affetmesi demektir. Şeklinde yorumlamışlardır.
Mü'minler Allah'tan (cc) korkmakta oldukları kadar O'ndan (cc) umut kesmemekle de yükümlüdürler. Zira bir âyette mealen "…Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin…"[3] Çünkü umutsuzluk insanı kendini düzeltme, arındırma çabalarından yoksun bırakır. Kur'an, mümin’in her durumda umut içinde olmasını gerektirecek müjdelerle doludur. Mesela "…Şübhesiz Rabbin, zulümlerine rağmen insanlar için elbette mağfiret sâhibidir..."[4]
"…Rabbiniz pek geniş bir rahmet sahibidir..."[5]
İslam alimler bunlar ve benzeri Kur’ân âyetlerinden istifadeyle, bir mü'minin sürekli korku ve umut arasında olması gerektiğini belirtmişlerdir.
Dolayısıyla biz mü'minlere düşen vazife; Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden de kaçınmaktır. Bunları yaptıktan sonra Allah’ın rahmetini ümid ederiz. Zira ölüm; mü'min olup salih amel işleyen kimseler için adeta bir terhis teskeresidir. Başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere bütün peygamberler ve Allah’ın sevgili kulları kabrin öbür tarafındalar. Bizlerin birçok akraba ve yakınlarımız da oradalar. O zaman ölüme, kabre korkarak değil belki severek bakmak lazımdır. Bizi korkutan ancak günahlar ve harama bulaşma gibi şeyler olmalıdır. Bu da bizi yanlışlara karşı sürekli uyanık tutmaya vesiledir.
[1] Tirmizi, “Zühd”, 2.
[2] Tirmizî, “Cenâiz”, 11.
[3] Zümer, 39/53.
[4] Ra'd, 13/6.
[5] En'am, 6/147.