Soru

İhtiyar Kadınların Tesettürü Nasıl Olmalı? / Nur Suresi 60. Ayet

Nur suresi 60. Ayete binaen ihtiyar kadınlar çarşaf giymeyebilir veya tesettüre riayet etmeyebilirler diyebilir miyiz?

Tarih: 3.05.2025 12:22:02
Okunma: 116

Cevap

"Artık evlenmeyi ümîd etmeyen (âcizlikten dolayı) oturmuş (kalmış, yaşlı) kadınların, ziynetlerini gösteren kimseler olmamak şartıyla, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Fakat (daha da) iffetli davranmak istemeleri kendileri için daha hayırlıdır. Çünki Allah, Semî' (her konuştuğunuzu işiten)dir, Alîm (kalblerinizde olanı hakkıyla bilen)dir."[1]

Âyette geçen ihtiyar kadın için açılmasına ruhsat verilen ve günah olmayan elbise dış elbise yani cilbabtır. Yoksa bu yaşlı kadının mahrem yerlerini açabileceği veyahut başörtüsünü kullanmayacağı anlamına gelmez.

Fahreddin Razi bu konuda “Avret tamamen açılacağı için, Cenâb-ı Hakk'ın kadınların, elbiselerini tamamen çıkarmalarına müsaade etmediği hususunda şüphe yoktur. İşte bundan ötürü müfessirler, bu ayetteki elbise ile, "çarşafın, hırkanın ve başörtüsünün üstündeki örtünün kastedildiğini söylemişlerdir.” [2] Nitekim âyette geçen “Zinetlerini göstermeksizin” sözüyle, saç, boyun, baldır ve sair mahrem gizli zinet yerlerinin gösterilmemesi kastedilmektedir. [3] Söz konusu ifade için Abdullah ibn Mesud başörtülerinin üzerine örttükleri; cilbab veya rida demiştir. İbn Abbas, ibn Ömer, Mücahid, Said bin Cübeyr, Ebu Şa’sa, İbrahim en-Nehai, Hasan, Katade, Zühri, Evzai ve başkalarından da böyle rivâyet edilmiştir.[4]

Elmalılı da şöyle demektedir; “Yani hayız ve nifastan kesilmiş kadınlar "Baş örtülerini yakalarının üzerine (kadar) örtsünler, zinetlerini teşhir etmesinler"[5] emri gereğince gizlemeleri gereken zinetlerden hiçbirini göstermemek şartıyla üzerlerindeki çarşaf, ferâce gibi dış elbiselerini bırakıp yalnız baş örtüsüyle çıksalar bir sakınca yoktur, günah olmaz. Fakat kadının kendisini süsleyip sokağa çıkması gençler için günah olduğu gibi ihtiyarlar için de günahtır. Süslenmeleri günah değil, süsle yabancı erkeklere çıkmaları günahtır. İhtiyar kadınlar süslenir mi, dememeli. Ne yaşlı kadınlar vardır ki, gençlerden daha çok güzel görünmeye özenirler.” demektedir.[6]

Ayrıca âyette ifade edilen yaşlı kadının kim olduğu hususuna da dikkat edilmelidir. Fahreddin Râzi hayızdan kesilmiş olmanın yeterli olmayacağı yönünde fikir beyan etmektedir. O bu konuda şöyle demektedir; “Evla olan, onların hayızdan kesilmiş olmalarına itibar etmemektir. Çünkü kadın hayızdan kesilmiş olabilir, ama kocaya arzu duymayı sürdürür. O halde, bununla, onların, kocaya arzu duymamaları kastedilmiştir. Bu ise ancak, o kadınların, erkeklerin kendilerine arzu duymayacakları bir yaşa varmaları ile olur.” [7]

İmam Maturîdî de aynı doğrultuda; “Ancak daha uygun olan anlam ileri yaşlarından dolayı erkeklerin kendilerine karşı bir arzu duyacaklarından umudunu kesmiş yaşlı kadınlar olmasıdır. Yoksa kadınlar yaşlansalar ve acuze olsalar bile nikah arzulayabilirler.”[8] Diyerek kadınların hayızdan kesilemelerini yeterli görmemekte, artık hayızdan kesilmiş olsa bile içerisinde bazı arzuların olabileceğini ifade etmektedir. Anlaşılan yaşlanıp oturmuş kadınlardan (el-kavaid) maksat yaşlılığı dolayısıyla herhangi bir iş yapamadığından dolayı yerinde oturup kalan, çocuk doğuramayan, ay halinden kesilmiş, eş arzulamayıp ve arzulanmayan çok yaşlı kadınlar kastedilir. Kurtubi bunun âlimlerin çoğunuluğunun görüşü olduğunu söylemektedir.[9]

Bütün bunların ardından unutulmamlıdır ki âyetin sonunda geçen “Fakat (daha da) iffetli davranmak istemeleri kendileri için daha hayırlıdır." İbareleri iffet sahibi olmak ve örtünmek suretiyle ihtiyat sahibi olmak ve mutad elbiselerini çıkarmak caiz olsa da çıkarmamanın kendileri için daha hayırlı ve daha efdal olduğunu ifade ediyor. [10]


[1] Nur 24/60

[2] Fahreddin Muhammed b. Ömer b. Hüseyin er-Razi, Mefatihu’l-Ğayb, (Beyrut: Dâru İhyau’t-Türasi’l-Arabiyyeti, 1999), c.14, 420

[3] Ebü’l-Berekât Hâfızüddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd enNesefî (ö. 710/1310), Medârikü’t-tenzîl ve ḥaḳāʾiḳu’t-teʾvîl, (Beyrut: Daru’l-Kelimi’t-Tayyib, 1998), c.2, s. 519

[4] Ebü’l-Fida’ İmadüddin İsmail b. Şihabiddin Ömer b. Kesir b. Dav’ b. Kesir el-Kaysi el-Kureşi elBusravi ed-Dımaşkī eş-Şafii (ö. 774/1373), Tefsirü’l-Kur’ani’l-ʿazim, (Riyad: Dâru Teybe li’n-Neşr ve’t-Tevzi’, 1999),, c.6, s.84.

[5] Nûr, 24/31

[6] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayınları, İstanbul, c.6, s.40

[7] Fahreddin Muhammed b. Ömer b. Hüseyin er-Razi, Mefatihu’l-Ğayb, (Beyrut: Dâru İhyau’t-Türasi’l-Arabiyyeti, 1999), c,14, s.420

[8] Maturidi, Teʾvilatü’l-Kuran, c.7, s. 593

[9] Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebi Bekr b. Ferh el-Kurtubi (ö. 671/1273), el-Camiu liAhkami’l-Kur’an, (Kahire: Dâru’l-Kütübi'l-Mısriyye, 1964), c.7, s.309.

[10] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, c. 9, s. 519-523


Yorum Yap

Yorumlar