Nisa suresi 25. ayette evli cariye kadınlar zina ederse kendisine verilecek ceza hür kadınların cezasının yarısı kadar diye geçiyor. Hür evli kadın zina ettiği zaman öldürülüyor. Peki cariye olana bu cezanın yarısı uygulanıyorsa nasıl bir ceza tatbik edilir? Bu âyeti nasıl anlamak gerekir?
Bahsettiğiniz âyet şöyledir; “Hem içinizden her kim, hür olan mü'min kadınları nikâhlayacak bir genişliğe güç yetiremiyorsa, o takdirde sâhib olduğunuz genç mü'min câriyelerinizden (birini nikâhlasın)! Allah ise, îmânınızı en iyi bilendir. Hep birbirinizdensiniz. Öyle ise zinâdan kaçınan ve gizli dost da edinmeyen iffetli kadınlar olmaları hâlinde, onları sâhiblerinin izniyle nikâhlayın ve mehirlerini kendilerine güzellikle verin! Fakat evlendikleri zaman, buna rağmen zinâ ederlerse, artık onlara hür kadınlara verilen cezânın yarısı (kadar bir cezâ) vardır. Bu (câriye ile evlenme izni), içinizden günâha girmekten korkanlar içindir. Fakat sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah ise, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.”[1]
Burada "muhsanât"tan murad, hür kadınlardır. Zira "memlûkat= cariyeler" mukabilinde kullanılmıştır.[2] Yani içinizden her kim hür kadın ve imanlı olan kadınlarla evlenecek fazla bir mali güce sahip değil ise sahip olduğunuz genç ve imanlı cariyelerinizden nikah etsin. Hür bir kadını yoksa veya hür kadın almaya mali gücü yetmiyorsa mü'min cariye ile evlensin. Çünkü cariyenin masrafı azdır. Fakat her zaman mü'min kadını tercih etmelidir. Mü'min kadın ve cariye nikahını mutlak surette bir alçaklık saymasın, çünkü Allah imanınızı en iyi bilendir, siz birbirinizdensiniz; mü'minlerin hür olanları ile olmayanlarınız bir dinden, bir cinstensiniz. İyi niyetle onlarla evlenmek, gerektiğinde bir erkek için alçaklık değildir. [3]
Evli câriyenin zina yapması halinde kendisine verilecek cezanın, hür kadınlarınkinin yarısı kadar olması meselesini müfessirlerin ve fıkıhçıların büyük çoğunluğu, burada “hür” diye tercüme edilen muhsanât kelimesini “evli kadın” değil, “bekâr olan hür kadınlar” mânasında anlamışlardır. Böyle kadınların zina yapmaları halinde cezaları yüz sopadır, câriyelere ise elli sopalık ceza uygulanacaktır. Muhsanât kelimesinin “namuslu” ve “evli” kadınlar mânasında da kullanıldığı bilinmektedir. Ancak burada kelimeye “evli kadın” mânası vermeyi engelleyen karîne, evli kadınların zinasına uygulanan recim cezasının bölünemez oluşudur.[4]
Vehbe Zuhaylî de âyetleri şöyle izah etmiştir;
“Allah Teâlâ, zina eden cariyeye gereken had cezasını beyan etmiş ve "Onlar evlendikten sonra bir fuhuş işlediler mi o vakit..." hükmüyle ona verilecek cezanın hür kadınınkinin yarısı miktarı olduğunu ifade etmiştir. Yani cariyeler evlenip de iffet ve şereflerini koruma imkânı bulduktan sonra zina edecek olurlarsa, cezaları hür kadınların had cezalarının yarısı kadardır. Hür kadının cezası "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun."[5] Âyet-i kerimesi gereğince yüz değnek olduğuna göre, cariyenin cezası elli değnek olur. Kur'ân'ın delâlet ettiği ceza budur. Cariyeler hakkında recm cezası yoktur. Çünkü recm cezası yarılanmaz.”[6]
Ayrıca Sevgili Peygamberimiz (sav) uygulama ve sözlerinde de bu hüküm teyit edilmektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şerifinde cariyelerin zina ettiklerinde kendilerine recm değil had cezası uygulamasını emretmiştir. Hadden kasıt ise âyette geçen hür bekar kadının zina suçunun yarısı kadardır. Şöyle ki;
Ebû Hüreyre’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir câriye zina eder ve zina yaptığı da kesinleşirse, sahibi ona had cezası uygulasın. Fakat suçunu başına kakmasın. Sonra ikinci defa zina yaparsa, aynı şekilde had uygulasın, ama yine de suçunu yüzüne vurup kötü sözlerle kınamasın. Sonra bu câriye üçüncü defa zina ederse, artık efendisi onu kıldan bir ip bedeline bile olsa satsın.” [7]
[1] Nisa,4/25
[2] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları, c. 3, s. 26.
[3] elmalılı
[4] Heyet, Kur'an Yolu Tefsiri, Diyanet Yayınları, Ankara 2023, c. 2, s.47-48
[5] Nûr, 24/3
[6] Vehbe Zuhayli, a.g.e, c. 3, s. 22.
[7] Buhârî, Itk 17, Hudûd 35, 36 Büyû’ 66, 110; Müslim, Hudûd 30. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 32; Tirmizî, Hudûd 8; İbn Mâce, Hudûd 14