Kur'an ve peygamber bir oldğu halde neden bir çok tarikat var?
Bu soruya “ne mahzuru var” diye cevap versek her halde yanlış olmaz. Çünkü tarikatler İslam’a hizmet eden ve kâmil müminler yetiştiren okullardır.
Meselâ memleketimizde kaç çeşit lise var. Düz lise, Anadolu, fen, sosyal, meslek, ticaret, imam hatip vs… Fakat hepsi de milli eğitime bağlı ve onun kuralları çerçevesinde çalışıyorlar. Genç nesiller kabiliyetlerine göre eğitim almak için farklı liselere gidebiliyorlar. Önemli olan temel eğitimlerinin bazı ortak özellikleri taşıyor olmasıdır.
Üstad Bediüzzaman, Sözler Kitabında, “Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak (ulaşacak) tarîkler (yollar) pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'andan alınmıştır.” Diyerek tarikatların asıllarının Kur’an’a dayandığına ifade etmiştir.
Önemli olan tarikatların çok olması değil, Kur’an ve sünnete ne ölçüde uyduklarıdır. Kuralları Kur’an’a dayandıktan ve uygulama ile kurallar arasında tutarsızlık bulunmadıktan sonra hiç problem değildir.
Tarikatların tarih boyunca çok mühim hizmetleri olmuştur. Birisine Üstad Bediüzzaman şöyle işaret eder:
“Tarîkatın dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar (bir tarafa bırakalım), yalnız âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta (bağ) olan uhuvvetin (kardeşliğin) inkişafına (gelişmesine) ve inbisatına (yayılmasına) en birinci, tesirli (etkili) ve hararetli (sıcak) vasıta tarîkatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i Hristiyaniyenin, nur-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kala-i İslâmiyeden bir kalesidir. Merkez-i Hilafet olan İstanbul'u beşyüz elli sene bütün âlem-i Hristiyaniyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul'da beşyüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid (tevhid zikrinin nurları) ve o merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı (dayanma noktası), o büyük câmilerin arkalarındaki tekkelerde "Allah Allah!" diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri (iman kuvvetleri) ve marifet-i İlahiyeden (Allah’ı bilmekten) gelen bir muhabbet-i ruhanî (ruhlarındaki aşk) ile cûş u huruşlarıdır (coşup taşmalarıdır).” (Mektubat, 29. Mektub, 9. Kısım)
Ayrıca, bu tarikatların kurucularının, Seyyid Abdulkâdir-i Geylânî, İmâm-ı Nakşibend, Mevlânâ-i Celâleddin-i Rûmî, Hacı Bayram-ı Velî (r. anhüm) gibi İslam tarihinin en büyük mânevî otoriteleri olduğunu da bilmek gerekir. Tâ ki o büyük zatların açtıkları bu İslâmî hizmet okulları hakkında şüphe ve su-i zan olmasın.