"Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü ahirete mal edebilir; fani ömrünü bir cihette ibka eder." cümlesini açıklar mısınız?
Bediüzzaman Hazretleri 4. Söz'ün sonunda şu ifadeleri kullanıyor:
"Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübâh dünyevî amelleri güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu surette bütün sermâye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibkā eder."[1]
Allah bizi kendisine iman ve ibadet etmemiz için yaratmıştır. Bu hakikat Zâriyat suresinde şöyle ifade edilmiştir:
"(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!
(Ben) onlardan bir rızık istemiyorum; beni doyurmalarını da istemiyorum.
Şüphesiz ki Rezzâk (çokça rızık veren), kuvvet sâhibi, Metîn (aslâ sarsılmaz) olan ancak Allah’tır.”[2]
Bu âyetlerin tefsirinde Bediüzzaman Hazretleri şunları söyler:
“İnsan rızka çok mübtelâ (düşkün) olduğu için, rızka çalışmak bahanesini, ubûdiyete (kulluğa) mâni’ tevehhüm edip (zannedip), kendine bir özür bulmamak için âyet-i kerîme diyor ki:
Sizler ubûdiyet için halk olunmuşsunuz! Sizin netice-i hılkatiniz (yaratılışınızın netîcesi) ubûdiyettir! Rızka çalışmak ise emr-i İlâhî noktasında bir nevi‘ ubûdiyettir. Benim mahlûkatımın ve rızıklarını deruhde ettiğim (üstlendiğim) nefislerinizin ve ıyâlinizin (âilenizin) ve hayvanatınızın rızkını tedarik etmek, güyâ bana âittir. Sizler bana âid rızık ve it’âmı (beslemeyi) ihzâr etmek (hazırlamak) için yaratılmamışsınız. Çünkü Rezzâk (rızkı veren) benim! Sizin ve müteallikatınız (sizinle alakalı) olan ibâdımın (kullarımın) rızkını ben veriyorum. Siz bunu bahane edip ubudiyeti terk etmeyiniz!”[3]
21. Söz Namaz Risalesi’nde ise bağında çalışan bir çiftçi misalinden yola çıkarak, çalışmanın ancak beş vakit namaz kılmak şartı ile ibadet sayılabileceği şöyle anlatılır:
“Sen şu bağında, nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa'yin semeresi (çalışmanın neticesi), yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır (sınırlı) kalır. Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarf etsen; o vakit, bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhrevîyene ve zâd-ı ahiretine (ahiret azığına) ehemmiyetli bir menba’ olan, iki maden-i manevî bulursun:
Birinci maden: Bütün bağındaki yetiştirdiğin çiçekli olsun, meyveli olsun her nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyet ile bir hisse alıyorsun.
İkinci maden: Hem bu bağdan çıkan mahsulâttan kim yese [hayvan olsun, insan olsun; inek olsun, sinek olsun; müşteri olsun, hırsız olsun] sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şart ile ki: Sen, Rezzak-ı Hakikî namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve onun malını, onun mahlûkatına veren bir tevziat (dağıtım) memuru nazarıyla kendine baksan...”[4]
5. Söz’de ise çalışmanın ibadet olması için namaz kılmak gerektiğine şu cümle ile işaret edilmiştir:
“Namazını kıldıktan sonra, Cenâb-ı Rezzâk-ı Kerîm’in matbaha-i rahmetinden (rahmet mutfağından) ta‘yînâtını aramak, başkalara bâr (yük) olmamak için bizzat gitmek, güzeldir, mertliktir. O dahi bir ibadettir.”[5]
11. Lem'a Sünnet-i Seniyye Risalesi'nde ise şöyle geçmektedir:
"Doğrudan doğruya sünnet-i seniyeye ittibâ‘etmek, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı hâtıra getiriyor. O ihtârdan, o hâtıra, bir huzûr-u İlâhî hâtırasına inkılâb eder. Hatta en küçük bir muâmelede; hatta yemek, içmek ve yatmak âdâbında sünnet-i seniyeye mürâât ettiği dakikada, o âdî muâmele ve o fıtrî amel, sevablı bir ibâdet ve şer‘î bir hareket oluyor. Çünkü o âdî hareketiyle Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a ittibâı düşünür ve şerîatın bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şerîatın sâhibi, o olduğu hâtırına gelir. Ve ondan Şâri‘-i Hakîkî olan Cenâb-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur, bir nevi‘ huzûr ve ibâdet kazanır. İşte bu sırra binâen, sünnet-i seniyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını (adetlerini) ibâdete çevirir, bütün ömrünü semeredâr ve sevabdâr yapabilir."[6]
Dünya hayatı fâni, ahiret hayatı ise bâkidir. Fakat ebedi ahiret hayatı, geçici şu dünya hayatında kazanılacaktır. Ameller niyetlere göredir ve mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır. Öyleyse biz bu dünyada her işimizde Allah'ın rızasını gözetmeli, sünnet-i seniyyenin düsturlarına riayet ederek helal dairesinde hareket etmeliyiz. Böylece bütün amellerimiz sevaplı bir ibadet halini alabilir ve ebedî ahiret yurdunda bize lazım olan ahiret azığını bu dünyada temin etmiş oluruz inşallah.
Demek şu imtihan meydanı olan dünyada hem Allah’a ubudiyete/kulluğa hem de rızık için çalışmaya emredilmiştir. İbadete sabırla devam etmek, özellikle beş vakit namazı kılmak şartıyla rızka çalışmak ibadet kabul edilmiştir. Ancak bu çalışmanın meşru dairede, helalinden kazanıp yine helale harcamak şeklinde olması gerekmektedir.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/namaz-kilanin-diger-mubah-amelleri
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2010, s. 9.
[2] Zâriyat, 51/56-58.
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Lem‘alar, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2021, s. 309.
[4] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2010, s. 96.
[5] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2010, s. 9.
[6] Bediüzzaman Said Nursi, Lem‘alar, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2021, s. 51.