"Muhakkakki namaz, mü'minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır." 21.Söz'ün başına geçen bu âyette Müslüman kelimesi yerine neden mü'min kelimesi kullanılmıştır? Müslüman ve mü'min kavramlarının izahını yapar mısınız?
İman ve İslâm kelimeleri, lügat yönünden birbirinden farklı anlamlar taşırlar. İman; inanmak, güvenmek ve kalben tasdik etmek anlamına gelir. İslam ise; teslim olmak, boyun eğmek, itaat, bağlanmak ve selamette olmak gibi anlamlara gelmektedir.[1]
Mü'min; iman eden ve güvenen, müslim ise teslim olan, bağlanan şahıs anlamına gelmektedir. Her iki kelime Arapçadan Türkçemize geçmiştir.
İstilahda; mü'min, Allah’a içtenlikle inanan, gönderdiği tüm elçilerine ve indirdiği kitaplarına, içerdiği tüm ayetlere kesin inanıp güvenen kişidir.[2]
Müslim ise; Allah’ın indirdiği dine içtenlikle inanıp, buyruklarına kayıtsız-şartsız teslim olan kişidir.[3] İnancına vefa ve sadakat gösteren kişidir.[4] Bu açıdan bakıldığında iman ve İslâm kavramları arasında fark olsa da birbirlerini tamamladıklarını ve birbirlerine bağlı olduklarını görüyoruz. Dolayısıyla, Allah’ın indirdiği ve İslâm olarak adlandırdığı dine inanıp güvenene mü'min, teslim olan kişiye de müslim denmektedir.
Kurân’daki Kullanımı
Mü'min kelimesi, Kurân-ı Kerim’de yaklaşık 220 defa, müslim kelimesi ise, yaklaşık 44 defa geçmektedir.
Kurân’da mü'min kavramı, Allah’a inanan ve güvenen kişinin sıfatı olarak kullanılmaktadır.
Müslim kavramı, maarife olarak kullanıldığında Allah’a inanıp teslim olan kişiyi vasıflamak için, nekre olarak geçen yerlerde ise Allah’a veya herhangi bir şeye teslimiyeti ifade etmek için kullanıldığını görmekteyiz.[5]
Kurân-ı Kerim’de Allah’ın istediği gibi iman edene mü'min, buyruklarına teslim olana müslim, gerektiği gibi samimi, katıksız kulluk edene de muhlis denir.[6]
Mü'min ve Müslim İlişkisi
Mü'min ve müslim kavramları her ne kadar farklı anlam içerseler de Yüce Allah kitabında müslimi mü'minden ayırmaz. Çünkü bir insanın müslim olması mü'minliğine bağlıdır.[7] Bazı âlimler, “İman, bâtın; İslâm ise zahirdir. Zahir’in sıhhati bâtında olan ile bâtındakinin sıhhati ise zahirdeki ile temin edilebilir. İç, dışsız, dış içsiz olamayacağı için iman ile İslâm birbirinden farklı şeyler olmakla birlikte aralarında ayrılmaz bir bağ bulunmaktadır.”[8] derler.
Yani bir insanın imanı olmadan İslâmı, Müslümanlığı olmaz. Bunlar ruh ve beden gibi veya bir madalyon ya da paranın farklı yüzleri gibi birbirlerini tamamlarlar.[9] Nitekim Kurân-ı Kerim’de bunun açık örneğini görmekteyiz:
"(Bu azap gelmeden önce) Oradaki mü'minleri (şehrin dışına) çıkardık. Zaten orada -bir ev haricinde- hiçbir Müslüman da bulamadık. (Zariyat 51/35-36)
İslâm âlimlerinin bazıları bu gibi âyetlerden yola çıkarak, mü'min ve müslim kavramlarından kastedilenin aynı şeyler olduğunu, aralarında kavram farkı dışında hiçbir farkın olmadığını söylemişlerdir.[10]
Aslında bu iki ayeti dikkatle değerlendirdiğimiz zaman aynı insanların iki farklı özelliklerinden bahsedildiğini söyleyebiliriz ki bunlar, hem mü'min hem de Müslümandır. Yani imanlarının gereğini yerine getiren insanlardır.(https://www.cerideiilmiyye.org/mumin-ve-muslim/)
[1] İbn Manzûr, Lisanu’l-Arab; İsfahani, Müfredat.
[2] Bkz. Bakara 2/285; Enam, 6/82-89.
[3] Bkz. Bakara 2/136; Al-i İmran 3/84.
[4] İslam, eylemlerle imana vefa, sadakat göstermektir. (İsfahani, Müfredat.)
[5] Bkz: Bakara, 132-133, 136, Al-i İmran 52, 64, 84, 102, Maide 111, Araf 126, Enbiya 108, Hud 14, Yunus 84, Neml, 38, 42, 81, Kasas 53, Rum 53, Hicr 2, Ankebut 46, Zuhruf 69.
[6] Bkz. Mümin, 40/14, 65; Beyyine, 98/5. Mühlis; samimi, katıksız, ortak koşmayan yani Allah’ın boyası ile boyanmış biridir.
[7] Bunun örneğini Kurân-ı Kerim’de çok vurgulanan İblis kıssasında görebiliriz. İblis, Allah’a gerektiği gibi inanıp güvenmediği için, imtihandan geçirilince müslim/teslim olmadığı da ortaya çıkıyor. Sonuçta isyan ediyor ve kâfirlerden oluyor: Meleklere “Âdem’e secde edin/onun karşısında saygıyla eğilin!” dediğimizde İblis hariç hemen eğildiler. İblis direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. (Bakara 2/34).
[8] Halîmî, Huseyn b. Hasen, Kitabu’l-Minhâc fî Şuabi’l-İman, thk.: Halîmî Muhammed Fûde, Beyrut 1979, c. 1, s. 44.
[9] Konuyu şu örnekle özetleyebiliriz: Bozuk paraların arka yüzünde bir simge olur; simgesi olmayan para geçersizdir. Geçerli bir paranın değeri ise ön yüzünde yazan sayıya göre belirlenir. Mü'minlik ve Müslümanlık da böyledir. Mü'minliği olmayanın yaptıklarının Allah katında, tıpkı arkasında simgesi olmayan para gibi, değersiz olduğu birçok ayette vurgulanmaktadır. Mü'min olan kişi ise hangi ölçüde teslimiyetini/Müslümanlığını göstermiş ve ne gibi amelleri olmuşsa ona göre Allah katında değer kazanır.
[10] Mâturidî, Kitabu’t-Tevhid, s. 492-493.