Kur’ân-ı Kerîm

29.08.2025

10

Mülk Suresinin Son Ayetindeki İncelik / İstifhâm-ı İnkârî

Mülk suresini okuduğumuzda son ayetin manasına baktığımızda sanki surenin o ayetten sonra devam etmesi gerekiyormuş gibi hissettiriyor. Başka surelerin sonları surenin noktası konulmuş gibi hissettirirken Mülk süresinde sanki tam o manayı alamadım. Bunun hikmeti nedir? Veya bu ayette nasıl bir incelik var?

* *

*** ***

03.09.2025 tarihinde sordu.

Cevap

قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ

De ki: “Söyleyin bana! Eğer suyunuz (yerin dibine) çekilecek olsa, artık size kim bir akar su getirebilir?”[1]

Allah’ın kudretini, lutufkârlığını yeniden hatırlatan bu âyet 15 ve 21. âyetlerle bağlantılı olup kuvvetli ihtimalle Hz. Peygamber ile müşrikler arasında geçen bir tartışmanın sonucu olarak onlara yöneltilmiş eleştiri ve uyarı amaçlı bir sorudur. 15. âyette Allah’ın yeryüzünü kullanışlı hale getirdiği ifade edildikten sonra insanlardan O’nun yarattığı rızıklardan yararlanmaları istenmiş; 21. âyette de rızkın Allah’a ait olduğu, O verdiği rızkı kestiği takdirde rızık verecek birinin asla bulunmayacağı bildirilmişti. Burada da rızıkların en önemlisi ve hayatın ana unsuru olan suyun yerin derinliklerine çekilmesi halinde Allah’tan başka yeryüzünde su yaratacak bir gücün bulunmadığına işaret edilerek, böylesine eşsiz kudretin sahibi yüce Allah’ı bırakıp da bâtıl tanrılara tapanlar, ne kadar yanlış bir yolda oldukları üzerinde düşünmeye çağrılmaktadır.[2]

Size “sanki devam etmesi lazım” hissini veren âyet’in soru cümlesiyle bitiyor olmasıdır. Normalde soru cümlelerinden sonra bir cevap veya açıklama beklenir. Fakat Kur’an-ı Kerim’de cevabı içinde saklı bırakılan çokça sorular vardır. Buna istifhâm-ı inkârî denir. Yani muhatabı aciz bırakmak için sorulur, cevabı verilmez; çünkü cevabı herkesin aklına aşikârdır.

İstifhâm-ı İnkârî: Bir iddianın imkânsızlığını göstermek, inkârı çürütmek, muhatabı ikna etmek. Türkçe karşılığı: “Hiç olur mu?”, “Olabilir mi?”, “Bu mümkün mü?” gibi. Genellikle "اَفَ", "اَمْ", "هَلْ", "مَنْ"، "كَيْفَ" gibi soru edatlarıyla gelir.

Bu âyet, “Kim getirecek?” diye sorduğunda, aslında cevabı söylemeye gerek yoktur. Cevabı o kadar nettir ki muhatap mecburen der ki: “Allah’tan başka kimse getiremez.”

Mülk Sûresi başından sonuna kadar Allah’ın kudretini ve inkârcılara karşı delilleri gösteriyor. Göklerin düzeni, yıldızların süsü, cehennemin korkunçluğu, yeryüzünün nimetleri… Son âyet ise bunların bir özet ve son noktası hükmünde. En hayati ihtiyacınız olan suyu bile elinizden alsa, başka kim verebilir? Yani, her şeyde olduğu gibi su da sadece O’nun kudretiyle elinizde. Sûre bu soruyla muhatabı cevap vermeye zorlayarak bitiyor. Bu, edebî olarak çok güçlü bir kapanış yöntemidir.

Bazı sûreler dua ile biter (mesela Fatiha). Bazıları tehdit ve uyarı ile biter (mesela Tebbet). Bazıları tesbih veya hamd ile biter (mesela Saf, Haşr). Mülk Sûresi ise soru ile bitmiş. İnsanı tefekküre sevk ederek suyun kıymetini ve Allah’ın kudretini unutma diye ders vermiştir.

Kuran-ı Kerim’de benzer çok ayetler vardır. Bunların bir kısmı ise sûre sonlarındadır.

“أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ”

“İlk yaratmada aciz mi kaldık ki? Hayır! Onlar yeni bir yaratılıştan şüphe ediyorlar.”[3]

“Aciz mi kaldık?” sorusu inkârîdir; yani “Hayır, asla aciz kalmadık!” manasındadır.

“أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى”

“İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?”[4]

Yani İnsan asla başıboş bırakılmaz manası vardır.

“أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَـٰهٌ مَّعَ اللَّهِ”

“Zorda kalana dua ettiğinde kim cevap verir, sıkıntıyı kim giderir, sizi yeryüzünde halife kılar? Allah’tan başka bir ilah mı var?”[5]

Buradaki “Allah’tan başka ilah mı var?” sorusunun cevabı zaten nettir: “Hayır, yok!”

“أَلَيْسَ ذَٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ”

“Bütün bunları yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?”[6]

Elbette yeter! Manasında bir sorudur.

“فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ. أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ”

“Artık sana dini yalanlatan nedir? Allah hükmedenlerin en üstünü değil midir?”[7]

Cevaba ihtiyaç duyulmaz. Çok açık “Elbette O’dur.”

Risale i Nur’da Bediüzzaman Hazretlerinin Kur'an'daki istifham ile ilgili birkaç izahıyla konuyu tamamlayacağız.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
“Peygamberleri dediler ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şübhe olur mu?”[8]

Şu âyet-i kerîme, istifhâm-ı inkârî ile, “Cenâb-ı Hakk hakkında şekk olmaz ve olmamalı” demekle, vücûd ve vahdâniyet-i İlâhiye, bedâhet derecesinde olduğunu gösteriyor.[9]

(اَمْ، اَمْ) lafzıyla on beş tabaka istifhâm-ı inkârî-i taaccübî ile ehl-i dalâletin bütün aksâmını susturur. Ve şübehâtın bütün menşe’lerini kapatır. Ehl-i dalâlet için içine girip saklanacak şeytânî bir delik bırakmıyor, kapatıyor. Altına girip gizlenecek bir perde-i dalâlet bırakmıyor, yırtıyor. Yalanlarından hiçbir yalanı bırakmıyor, başını eziyor. Her bir fıkrada bir tâifenin hulâsa-i fikr-i küfrîlerini ya bir kısa ta‘bîr ile ibtâl eder, ya butlânı zâhir  olduğundan sükûtla butlânını bedâhete havâle eder. Veya başka âyetlerde tafsîlen reddedildiği için burada mücmelen işaret eder.[10]

Kur’an’da istifhâm-ı inkârî çok güçlü bir tebliğ ve delil getirme yöntemidir. Bu sorular, inkarcıların çelişkilerini yüzlerine vurur, hakikati düşünmeye sevk eder, muhatabın vicdanını harekete geçirir.


[1] Mülk, 30

[2] DİB. Kur'an Yolu Tefsiri C. 5, S. 425-426

[3] Kaf, 50/15

[4] Kıyâme, 75/36

[5] Neml, 27/62

[6]  Kıyame, 75/40

[7] Tin, 95/7–8

[8] İbrahim, 14/10

[9] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2015, s. 185

[10] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2015, s. 97


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız