Soru

Hilkatte Cârî Olan Kavânîn ve Nevâmis-i İlâhiyeye İslâmiyet’i Tatbik ve Mutâbık Oluşu / Muhâkemat

Muhakematta geçen "...hilkatte cârî olan kavânîn ve nevâmis-i ilâhiyeye İslâmiyet’i tatbik ve mutâbık olduğunu isbat.." cümlesini izah eder misiniz?

Tarih: 7.08.2024 14:27:26
Okunma: 173

Cevap

Bütüncül bir okuma yapabilmek için paragrafın tamamını verelim;

“Fakat o meclis-i âlî-i Kur’ânî’ye girmiş olan kâinatın her ferdi, dört vazife ile muvazzaftır. 

Birincisi: İntizam ve ittifak ile Sultan-ı Ezel’in saltanatını ilân...

İkincisi: Her biri birer fenn-i hakikînin mevzu ve müntehabı olduklarından, İslâmiyet fünûn-u hakikiyenin zübdesi olduğunu izhar...

Üçüncüsü: Her biri birer nev’in numûnesi olduklarından, hilkatte cârî olan kavânîn ve nevâmis-i ilâhiyeye İslâmiyet’i tatbik ve mutâbık olduğunu isbat.. tâ o nevâmis-i fıtriyenin imdadıyla İslâmiyet neşv ü nema bulsun. Evet, bu hâsiyetle, din-i mübin-i İslâm, sair hevâ ve heves içinde muallâk ve medetsiz, bazen ışık ve bazen zulmet veren ve çabuk tagayyüre yüz tutan dinlerden mümtaz ve serfirazdır.

Dördüncüsü: Her biri birer hakikatin numûnesi olduklarından, efkârı hakâik cihetine tevcih ve teşvik ve tenbih etmektir. Ezcümle: Kur’ân’da kasemle temeyyüz etmiş olan ecrâm-ı ulviye ve süfliyeyi tefekkürden gaflet edenleri daima ikaz ederler. Evet, kasemât-ı Kur’âniye, nevm-i gaflette dalanlara kar’u’l-asâdır.”[1]

Bu cümlelerde Bediüzzaman Hazretleri’nin anlatmak istediği Kur’ân’ın konuları arasında yer verilmiş olan kâinatın her bir ferdinin (hayvanlar, bitkiler, yağmurlar, dağlar, denizler, madenler vb.) dört görevi olduğudur. Bunlar;

Birincisi: Kâinatta ve varlıklarda görülen düzen, intizam, dakiklik, ittifak, uyum vb. Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, birliğini ve saltanatını ilan etmektedir. Mesela Cenâb-ı Hak sineklere Kur’ân’da yer vermiştir. Bu türün yaratılışları, uyumları, küçüklüğü ile baraber vucûdlarının tanzimi, işlevleri, insanlığa ve evrene faydaları vb. incelendiğinde Allah’ın harika bir sanatı gözükür ve bunu Cenâb-ı Hak’tan başka bir zatın yapmasının mümkün olmayacağı anlaşılarak Allah’ın varlığı, birliği ve hükümdarlığı anlaşılmış olur.

İkincisi: Kur’ân'da zikri geçen kâinatın her bir ferdi pozitif ilimler dediğimiz ilimlerin bir konusu olmuştur. Bu da İslâmiyet’in her bir ilimin özü olduğunu izah eder. Örneğin astronomi ve fizik ile ilgili Kurân’da geçen dünya, güneş, ay ve bütün gök cisimlerinin birleşik bir gaz kütlesinden koptuğu[2], dünyanın yuvarlak olduğu[3], güneşin kendi yörüngesinde döndüğü[4], hava basıncının varlığı[5], su kütleleri arasında bulunan su engeli vb. gelişmeler yüzyıllar öncesinden Kur’ân tarafından bahsedilmiştir. Yani Kur’ân fenlerin, pozitif ilimlerin konusu olan maddeleri bahse almıştır ve bununla fenlerin ve bilimlerin İslâmiyet’le irtibatlı, uyumlu olduğunu ve bu ilimlerin özü ve kaynağının İslâmiyet olduğunu izah etmiştir.

Üçüncüsü: Her biri bir türün numunesi olan (sinek ve sineğin nev'leri/cûdi dağı ve dağ nev'i gibi) ve Kur’ân'da zikri geçen kâinatın her bir ferdi yaratılışta geçerli olan kanunlar ve İlahi prensiplere İslâmiyet’i tatbik ve uygun olduğunu isbat eder. Tâ ki o fıtri prensiplerin imdadıyla, İslâmiyet büyüyüp gelişsin.

Bu cümleden olarak Allah’ın kainâtta cari iki temel kanun sistemi vardır. Birincisi, Allah’ın kelâm sıfatından gelen kanunlardır. Farz, helal, haram gibi. İkincisi ise Allah’ın irade sıfatından gelen kanunlardır. Bu kanunlar kâinatta geçerli “âdetullah”, “sünnetullah” da denilen sebepler dairesini ifade eder. Bunlara "şeriat-ı fıtriye" "tekvini şeriat" de denir. Bu nevamis yani kanunlar, evrenin işleyişini düzenler ve canlılardan cansızlara, mü’minlerden kâfirlere kadar tüm varlıklara uygulanır. İşte Allah, Kur’ân'da kâinatın bir parçası olan varlıklardan behsetmekle onlardaki kanunların (tekvînî şeriat) İslâmiyet’e tatbik edilmesini murad eder. Yani “Kur’ân'da zikri geçen şeyin nevine bak, onda bulunan sebepleri ve kanunları gör ve onu yaşantına tatbik et.”

Örneğin Kur’ân'da zikri geçen bir çeşit olarak arıyı inceleyelim. Buna göre bir bal arısı günde yaklaşık 2.000 çiçeği ziyaret etmektedirler. Arılar 500 gr. bal üretebilmek için yaklaşık 2 milyon çiçekten istifade eder ve 88 bin km yol kat ederler. Arılar kovanda petekleri altıgen yaparlar ve uçlardan başlayıp ortada buluşmalarına rağmen hiçbir sapma olmadan cetvelle çizilmiş gibi harika bir altıgen petek elde ederler. İşte bizler bu nev’i incelediğimizde onların harika, gıdalı, besleyici ve şifalı olan balı üretmeleri için sebeplere riayet ederek ne kadar çok çalıştıklarını ve ne kadar azimli olduklarını; çok mesai sarfet etmelerine rağmen az ama kaliteli bir ürün elde ettiklerini, çok düzenli çalıştıklarını, birbirleriyle uyum içerisinde çalıştıklarını tesbit ederiz. Daha sonra buradan hareketle sebepler dairesindeki kanunları okuyup bunu dinî ve sosyal hayatımıza tatbik ederiz. Örneğin başarılı bir kul olmak için bu kanunları ibadetlerimizde ve iş hayatımızda tatbik etmemizin gerekliliğini anlarız. Diğer örnekler buna kıyas edilir. 

Dördüncüsü: Kur’ân'da zikri geçen kâinatın her bir ferdi, her biri birer hakikatin numunesi olduklarından, fikirleri hakikatler cihetine yöneltmek, teşvik ve tenbih etmektir. Örneğin Kur’ân’da bahsedilen yıldızlara, aya, güneşe, bitkiye bakılmalı; onlardaki hakikatler fark edilmelidir. Binaenaleyh Kur’ân'da yemin ile öne çıkmış olan büyük ve küçük maddeler, tefekkürden gaflet edenleri daima ikaz ederler. Kur’ân'daki yeminler, gaflet uykusuna dalanları asâ ile dürtüp uyandırmaktır. Ezcümle her bir varlık değerlidir ve her bir varlık Allah’tan bize bir mektuptur. Fakat bunlar içinde Kur’ân’da kendisine yemin edilen varlıklar daha da dikkat çekicidir. Güneş, ay, yıldızlar gibi gök cisimlerine, incir ve zeytin gibi nimetlere yemin edilmiştir.  Mesela, bir âyette “Hayır, yıldızların mevki’lerine yemin ederim. Bilirseniz, bu çok büyük bir yemindir.” denilmektedir. Yıldızları uzaktan küçük birer parıltı olarak gören insan, dış görünüşe bakıp aldanmamalı, bazıları güneşimizden çok çok büyük olan yıldızların sırlarını bulmaya çalışmalıdır. Tin sûresinin başında incire ve zeytine yemin edilir. Demek bunlar üstünkörü bakılıp geçilecek şeyler değildir. İnsan bu nimetler üzerinde derinden derine düşünmeli, araştırmalar yapmalıdır.

Yani Kur’ân’ın konuları arasında yer verilmiş olan kâinatın her bir ferdinin Kur'ân'da bulunmasının sebepleri;

1) Allah'ın varlığını birliğini ve saltanatını ilan,

2) Pozitif ilimlerin özünün ve menba'ının İslâm olduğunu izah,

3) Kâinata konulan sebeplerin ve kanunların analiz edilip İslâmiyet'e ve hayat tatbik etmenin gerekliliği ve iki kanun arasındaki uyumun ispatı,

4) Kâinattaki varlıkların incelenip, araştırılıp onlardaki hakikatlerin tespit edilmesi ve fikirleri onlara yönlendirmesidir.


[1] Bediüzzaman Said Nursi, Muhâkemat, Hayrât Neşriyat, 2023 Isparta, s.

[2] Enbiyâ 21/30.

[3] Zümer 39/5; Nâzi'ât 79/30.

[4] Yasin 36/38.

[5] En'âm 6/125.


Yorum Yap

Yorumlar