"1400 yıl önceki mucizelere şahitlik etmemiş kişilere biz mucizeler indirdik demek saçma değil mi? Ben şahitlik ederim ki diyerek bu mucizelere inandığını belirtmek bir nevi yalan değil mi" diyen birine nasıl cevap verilir?
Sualinizi şöylece düzeltmek yerinde olacaktır kanaatindeyiz: Bizler Allah Resulü'nü görmediğimiz halde O'nun peygamberliğine şehadet ediyoruz. Peygamberliği ile beraber getirdiği her şeye şahitlik ediyoruz. İmana ve itikada dair her ne haber verdi ise onların tamamına iman ediyoruz. O zamanda vuku bulan mucizelere de şahitlik ediyoruz. Halen devam eden Kur'an mucizesine her an şahitlik ettiğimiz gibi. Zaten buna şehadet getirmek imanın bir gereğidir. Sizin dediğiniz mantıkla hareket edilirse Peygamberin varlığını da kabul etmek anlamsız oluri Zira biz yaşarken Peygamberimize şahit olmadık. Bu şekilde düşünülürse tarihi tüm olayları reddetmek ve kabul etmemek gerekir. Bu da kesinlikle yanlış bir mantıktır. Çünkü tarihte geçen hiç bir şeye biz şahit olmadık. Ama doğru ve delile dayalı şekilde aktarılan haberleri kabul ediyoruz. Bizlere hiç şüphe edilmeyecek kadar kesinlikte ulaşan mucize haberlerine şahitlik etmek sadece o zamanda görmek ve şahit olmak ile alakalı değildir. Çünkü o mucizeleri görmeyen sahabelere başka sahabeler haber verdiğinde onlar o mucizeye şahit olmadıkları halde şahit olmuş gibi iman etmişlerdir. Bizlere de düşen bu şekilde iman etmektir. Yoksa o bilgileri aktaran herkesi haşa yalancılıkla suçlamış oluruz.
Mucizelerin Hakkaniyeti
Hazreti Muhammed (s.a.v) nübüvvet (peygamberlik) dava etmiştir. Davasına delil olarak Allah kelamı Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere bin kadar mucize göstermiştir. Büyük İslam âlimi İmam Suyuti Peygamberimiz’in (s.a.v) bu mucizelerini çok kapsamlı bir çalışma ile eserinde zikretmiştir. Bu mucizelerin varlığını en inatçı kâfirler dahi inkâr edememişler, kendilerini ve yandaşlarını kandırmak için ayet-i kerimede buyurulduğu gibi “Bu elbette apaçık bir sihirdir.” (Yunus, 10/76) demişlerdir.
Bir kısım mucizeler bizzat Kuran'da geçmektedir
Kuran'da önceki peygamberlerin bir kısım mucizeleri geçtiği gibi; ayın ikiye yarılması, atılan bir avuç toprağın müşriklerin gözüne girmesi gibi peygamberimizin bazı mucizeleri de geçmektedir. Yani Kuran'ın verdiği haberleri şahit olmadık diye kabul etmeyelim mi?
Müşrikler Dahi Mucizeleri Tasdik Etmiştir
Kâfirler, mucizeler karşısında ancak “sihirdir” demişler fakat bu harikulade olayların meydana geldiğini inkâr edememişlerdir. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle haber vermektedir:
“Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir.” derler.” (Kamer, 54/2)
Müşrikler mucizeleri kabul etmemek için bu iftiraya başvurmuşlardır. Sihir, bir bilgi ve beceri işidir. Bunu, öğrenen herkes yapabilir. Fakat mucizeler, ancak peygamberlerin elinde ortaya çıkar.
Mucizelerle İlgili Haberler Günümüze Kadar Doğru Olarak Ulaşmıştır
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) göstermiş olduğu mucizeler, sahabe efendilerimiz tarafından nakledilmiştir. Sahabeler doğru sözlü insanlardır. Yalan bir mesele üzerinde hemfikir olmaları mümkün olmayan seçkin bir topluluktur. Peygamberimiz’in en küçük bir hareketini dahi dikkatle takip edip söylediği her sözü kaydedip, ezberlemeye çalışmışlardır. Peygamber Efendimiz ’in gösterdiği mucizelere yüzlerce sahabe şâhit olmuş ve içlerinden bazıları bu mucizeleri haber vermişlerdir. Malumdur ki insanın yaratılışında “yalana, yalandır” deme meyli vardır. Eğer bu mucizeler gerçekleşmemiş olsaydı, o seçkin insanlar bu mucizelerin haber verilmesine müsaade etmezler ve engel olurlardı.
Bizler Kur’an vahyini ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) varlığını nasıl ki onların bize naklettikleri yollarla öğrendiysek; mucize ile ilgili haberleri de aynen onların haberleri ile öğrendik. Bu yüzden sahabe efendilerimizden rivayetle bize kadar gelen bu mucize haberlerine de tıpkı Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e iman ettiğimiz gibi inanırız. Tüm bu haberleri aynen gözümüzle görmüş gibi kabul ederiz.
Buharî, Müslim, Tirmizî gibi daha nice hadis âlimleri ve müfessirler bu haberleri büyük bir titizlikle bugünlere kadar ulaştırmışlardır. Bu İslam kahramanlarının gayet yüksek bir ahlak, takva ve doğrulukla yaşadıkları tarihçe sabittir. Sarrafın altını tanıdığı gibi; bir sözün, hadis olup olmadığını bilen ve en az yüz bin hadis ezberleyerek “el-hâfız” ünvanını alan birçok hadis âliminin günümüze kadar naklettikleri mucize haberleri elbette kesindir. Ne gariptir ki; Onlar Peygamberimize (s.a.v) verilen mucizelerin tüm müfessirler tarafından ittifakla kabul edildiğini söyledikleri halde ne hikmetse kendi ilimlerine güvenen günümüzün bazı kimseler “Biz kabul etmiyoruz.” demektedirler. 1400 yıldır gelip geçen bütün ehl-i sünnet âlimlerinin ittifak ettiği bir konuda elbette ki bunların görüşüne zerre kadar değer verilmez.