Evet günümüzde sık sorulan sorulardan biri olan "Peygamber Efendimizin (sav) hiçbir mezhebi yokken -yani Kur'ân'a göre dini yaşarken- ne oldu da sonradan bir sürü mezhepler ortaya çıktı? Bunun nedeni nedir?"
Bu soruya ikna edici bir cevap verebilmek için öncelikle bazı konulara açıklık getirmek gerekiyor. Bu sebeple geniş bir izahtan sonra konunun daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.
Mezhep Nedir?
Arapça bir kelime olan, zehabe kökünden gelip, "takip edilen ve gidilen yol" anlamına gelmektedir. Terim anlamı ise, itikadî ve amelî, yani iman, ibadet ve ahlak ilgili konularda çözümler üretmek için ortaya çıkan İslâm Düşünce ekollerini ifade etmektedir.1
Mezhepler genel olarak ikiye ayrılır: Dinin asli hükümlerini ele alanlar: İtikadi veya kelami mezhepler. Dinin feri hükümlerini (yani teferruat kısımlarını) ele alanlara ise ameli veya fıkhi mezhepler denir. İtikadi mezheplere (Maturidi, Eşari, Mutezile, Batınilik, Şiilik), Fıkhi mezheplere (Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki) örneklerini verebiliriz. Hak mezheplerin teşekkül sürecinde dayandıkları temel nokta: Kur'ân, sünnet, icma' ve kıyas (içtihad) esaslarıdır.
Kur’an ayetleri muhkem ve müteşâbih gibi kısımlara ayrıldığından, müteşâbihlerin (Allah’ın eli ve kolu, gökteki yeri gibi mecazi anlamı bulunan ayetler) ancak ilimde derinlik kazanmış kimselerce anlaşılabileceği Kur'ân'da şöyle dile getirmektedir:
Sana Kitâb'ı (Kur'ân'ı) indiren O'dur; onun bir kısmı muhkem âyetlerdir ki onlar kitâbın anası (esâsı)dır, diğerleri ise müteşâbih (âyetler)dir. Ama kalblerinde bir eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onun te'vîlini aramak için hemen ondan müteşâbih olanının peşine düşerler. Hâlbuki onun te'vîlini ancak Allah bilir. İlimde râsih (derinleşmiş) olanlar da.(Onlar:) “(Biz) ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır!” derler (ve o gizli hakikati izhâr ederler). Ve (ondan, selîm) akıl sâhiblerinden başkası ibret almaz.2
Bundan dolayı Kur’ân ve sünnette net olarak belirtilmemiş olan ve çözümü bulunmayan konularda işin ehli olan âlimler içtihâd yapmışlardır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
Hakim içtihad edip karar verdiği zaman, eğer isabet ederse ona iki sevap vardır. Eğer içtihadında hata ederse, ona da bir sevap vardır.3
Bu bağlamda dini hususlarda ihtisas sahibi olup ictihad edene ise müctehid denilmiştir. İşte mezhep imamlarımızda bu gruba girmektedir. Yine Peygamber (sav) bir hadis-i şerife buyurmaktadır ki:
Peygamber (sav) Hz. Muaz’a sordu: "Sana hâlli için herhangi bir dava getirildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin?" diye sordu. Hz. Muaz, "Allah'ın kitabındaki hükümlerle hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Eğer Allah'ın kitabında onunla ilgili bir hüküm bulamazsan neye göre hüküm verirsin?" diye sordu. Hz. Muaz, "Resûlullahın sünnetine göre hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz bu sefer, "Resûlullahın sünnetinde de onunla ilgili bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın?" diye sordu. Hz. Muaz, "O zaman, kendi görüşüme göre içtihad eder, hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz bundan son derece memnun oldu. Bu memnuniyetini şöyle ifade etti: "Allah'a hamdolsun ki, Resûlullahın elçisini, Resûlullahın razı olduğu şeye muvaffak kıldı.4
İctihâda dayalı hükümlere örnek verecek olursak; Kur’ân ve sünnette, hayvan öldüren, gereksiz yere ağaç kesen, eti yenilebilecek hayvanlar veya boşanmaya, ticarete dair bazı mevzular ve benzeri birçok konu kapalı kalmış, net hükümler ortaya konulmamıştır. Peygamberimiz (sav) döneminde bu durumlar yaşanmamış oldukları için net hükümlerde konulmamıştır. İşte mezheplerin amacı bunlara dair çözümler getirip dinde kolaylık sağlamaktır.
Bu bağlamda mezhepler yeni birer din değildir. Zaten mevcut olan dinin kapalı kalmış kısımlarını, yine dine dayanarak çözmek amacı gütmektedir.
Mezheplerin Ortaya Çıkış Sebepleri?
Hz. Peygamber’in (sav) sağlığında, tüm sorunlar ona götürülüp çözüme kavuşturuldu. Dolayısıyla bu dönemde hem itikadi hem de amelî konularda bir birlik yaşanmıştı. Bu sebeple bu dönemde bir mezhebin varlığından söz etmek mümkün değildir. Ancak O’nun vefatından sonra halifelik olayları ve seçim süreçleri, toplumu tartışmaya hatta savaşlara götürmüş bu bağlamda birçok ihtilaf ortaya çıkmıştır.
Bu ihtilaflar da zamanla farklı grupların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Yani Peygamberden (sav) sonraki ilk dönem ortaya çıkan mezheplerin ekseriyeti itikadi ve siyasi sebeplerin neticesidir. Bu bağlamda Haricilik mezhebi örnek gösterilebilir. (Sıffin savaşı ve akabinde ki "Hakem Olayı"nda tahkimi (hakem tayinini) kabul etmeyenler Hz. Ali’den ayrılıp yeni bir oluşum içine girmişleridir.) Daha sonra ise Murcie, Mutezile, Şia gibi yine itikadi yönü ağır basan mezhepler ortaya çıkmıştır.5
Harcilik konusunda detaylı izah için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/hariciler
Ehli Sünnet’in yani Sünni düşüncenin teşekkülü ise; Mürcie, Mutezile, Şia gibi itikadi mezhepler, aykırı fikirleri ile klasik İslâm algısının dışında bir yol izlemişlerdi, Sünni oluşum ise bunlardan farklı olarak, klasik İslam çizgisinden sapmayan ve çoğunluğu temsil eden Müslümanların görüş ve düşüncelerinin sistemli bir şekilde ifade edilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Bu bağlamda Ehli sünnet; Haricilik, Şiilik gibi bir mezhep olarak telakki edilmesi pek doğru değildir. Yani Peygamberin (sav) çizdiği yolda devam edip başka yol ve düşüncelere sapmamışlar.6
Sorunun da temelini ihtiva eden fıkhi-ameli mezheplerin oluşumu ise hicri ikinci asır (800’lü yıllar) ve sonrasında teşekkül etmiştir. Yani bir nevi itikadi mezheplerin oluşum sürecinden sonra meydana çıkmıştır. Mezheplerin doğuşunda etkili olan pek çok sebep vardır. Ancak, mezhepler dinin anlaşılma biçimleri ile ilgili beşeri oluşumlar olduğu için iki ana sebep bu oluşumda etkin olmuştur.
1. İnsan Unsuru
İslâm’ın insana tanıdığı düşünce özgürlüğü farkı anlayış biçimlerine teşvik edici olduğunu göstermektedir. Mesela Kur'ân'ın birçok ayetinde şöyle denmektedir:
... Hiç akıl erdirmez misiniz / ... Hiç düşünmez misiniz??7
Peygamberden (sav) sonra yaşanan Dört Halife devri olayları, büyük günah meselesi, iman amel ilişkisi ve kader gibi (muhkem olmayan) olaylar ister istemez farklı görüş ve düşüncelere sebebiyet vermiştir. Neticede her insan başlı başına bir dünya olduğuna göre, her insanın farklı düşünme, farklı anlama hakkı her zaman vardır. Ancak sağlıklı sonuçlara ulaşmak için Kur’ân’a bütüncül yaklaşmak gerekir, bu ise kolay değildir ancak işin ehli olan kişilerce yapılması gerekmektedir.8
2. Sosyal Değişim
İslâm’ın zaman içinde farklı coğrafyalara uzanması, farklı kültürlerle karşılaşması, farklı ihtiyaçları ve çeşitliliği de beraberinde getirmiştir. Her coğrafyanın kültürü, yemesi, içmesi ve diğer özellikleri farklı olduğu için bu durum da ister istemez İslâm'ı yaşamadaki ameli bazı görüş farklılıklarına sebep olmuştur. Mezhepler de İslam’ın kolaylık dini olması ve Peygamberin (sav) şu hadisine mutabık bir gelişim olarak ortaya çıkmaktadır.
Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın.9
Nitekim mezheplerin farklı hükümleri, dinin kendinde var olan ve insanların farklılıklarını gözeten genişliklerdir. Bu farklılaşmaya işaretle Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
Ümmetimin ihtilafı rahmettir.10
Bu bağlamda baktığımız zaman zaten Peygamber (sav) hayattayken tüm sorular ona sorulduğu için net bir çözüme kavuşuyordu. Fakat Peygamber (sav) vefatından sonra ortaya çıkan dini problemlere çözüm bulmak adına mezhepler teşkil etmiştir.
Mezheplerdeki Farklılıklar
Burada bir hususa özellikle değinmek gerekiyor. Mezheplerde olan farklılıklar (Hanefî, Şafiî, Malikî, Hanbelî) dinin amelî kısmına dairdir. Yani namazda eller kalkar mı? Abdesti bozan haller? gibi dinin amel kısma dair konuları barındırırlar. Yoksa inanç esaslarına dair bu mezheplerin arasında hiçbir temel farklılık yoktur. Bu farklılığın sebebine de örnek verecek olursak;
Mesela, namazda ellerin kaldırılma konusu İslâm mezhepleri arasında farklı yorumlanan bir konudur. Bunun sebebi, sahabelerin Peygamberimizi (sav) farklı şekillerde namaz kılarken görmüş olmalarıdır.
Peygamber Efendimizin (sav) yakın sahabelerinden biri olan Abdullah İbn Ömer (r.a.), namaz kılarken rükûya giderken ve rükûdan kalkarken ellerini kaldırıyordu. Bir gün başka bir sahabe ona: "Neden rükûya giderken ve kalkarken ellerini kaldırıyorsun? Hz. Peygamber (sav) bunu yapmıyordu." diye sordu.
Bunun üzerine İbn Ömer (r.a.) şu cevabı verdi: "Ben Hz. Peygamber’in (sav)böyle namaz kıldığını kendi gözlerimle gördüm. Eğer O böyle yapmasaydı, ben de yapmazdım.11
Bu olaydan yola çıkarak mezhepler, namazda el kaldırma konusunda farklı uygulamalar benimsemiştir:
Hanefî mezhebi: Eller sadece namaza başlarken kaldırılır. Rükûa giderken ve kalkarken kaldırılmaz.
Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezhepleri: Eller, namaza başlarken, rükûa giderken ve rükûdan kalkarken kaldırılır.
Bu farklılık, sahabelerin Hz. Peygamber’den (sav) farklı gördükleri uygulamaları yorumlama biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Yani herkes, gördüğü ve öğrendiği şekliyle namazı kılmaya devam etmiştir.
Neticede, namazın özü ve farzları değişmemiş, ancak bazı ayrıntılar mezheplere göre farklı uygulanmıştır.
Sonuç Olarak
Sorunun temeline dönecek olursak; Evet, Hz. Peygamber’in (sav) bir mezhebi yok. Fakat yukarıdaki bilgiler ışığında bu soruda bir hata olduğu görünmektedir. Bütün mezhep imamlarının içtihatların hepsi Kur’ân’a ve hadise dayanmaktadır. Mezhep imamları Peygamberin (sav) getirmiş olduğu dinden farklı bir din (hâşâ) ortaya koymamışlar. Yani bu mezhepler Hz. Peygamber’in (sav) sözlerinden ve yaşantısından ileri gelmektedir.
Dolayısıyla bir mezhebe tabi olmak demek zaten Peygambere (sav) tabi olmak demektir.
Özetle; Peygamber Efendimiz (sav) döneminde mezheplere ihtiyaç yoktu çünkü vahyin kaynağı bizzat hayattaydı. Ancak sonraki asırlarda karşılaşılan yeni meseleler, farklı coğrafyalardaki kültürel şartlar ve dini hükümlerin uygulanmasında ortaya çıkan detaylar mezheplerin doğmasına vesile oldu. Mezhepler, dinin özünden bir ayrılık değil; bilakis Kur’ân ve Sünnet’in farklı yorum ve uygulama biçimleridir. Bu sebeple bir mezhebe tabi olmak, aslında Hz. Peygamber’e (sav) tabi olmanın bir yolu ve kolaylaştırıcısıdır.
Ayrıca bakınız;
Mezheplerdeki Farklılıkların Sebebi
İlyas Üzüm, ‘’Mezhep’’, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 29 s. 526.
Âl-i İmrân 3 / 7.
Buhari, İ'tisam 21.
İbn-i Kesîr, Sîre, 4:199.
İlyas Üzüm, ‘’Mezhep’’, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 29 s. 529.
İlyas Üzüm, ‘’Mezhep’’, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 29 s. 530.
Bakara 1 / 44. - En'âm 6 / 80. (Bakara 73. 75. 76. 164. - Âl-i İmrân 65. - En'âm 32. gibi birçok âyet bu minvaldedir.)
Metin Bozkuş, ‘’İslam Mezhepleri Tarihi Açısından Dini Düşüncenin Geçirdiği Evreler’’, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 6, say. 1, s. 199-200.
. Müslim, Cihâd, (1732) / Buhârî, İlim, 11.
Fethu’l Kebir, 1656.
Buhari 739, Müslim 390.