RİSALE-İ NUR

01.09.2025

11

Meşru Olan Enaniyet ve Hodfuruşluktan Vazgeçmek

“Kardeşlerim, Gaflet ve dünyaperestlikten çıkan dehşetli bir enâniyet, bu zamanda hükmediyor . Onun için ehl-i hakîkat , hatta meşrû bir tarzda da olsa, enâniyetten, hodfurûşluktan vazgeçmek lâzım olduğundan, Risâle-i Nûr’un hakîkî şâkirdleri buz parçaları olan enâniyetlerini şahs-ı ma‘nevîde ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşâallâh bu fırtınada sarsılmayacaklar.” (Şualar, 386)

Bu parçadaki meşru tarzdaki enaniyetten ve hodfüruşluktan maksat nedir? Burayı nasıl anlamamız gerekiyor?

* *

*** ***

09.09.2025 tarihinde sordu.

Cevap

 

Bu mektup Denizli Hapishânesi'nde,  Hazret-i Üstâd’ın hapisteki talebelerine, gizli yazıp gönderdiği mektuplardan birisidir.

 “Meşrû tarzda da olsa enâniyet ve hodfuruşluk” ifadelerini zahiren kötü görünmeyen bir “benlik” ve “kendini gösterme” hali diye anlayabiliriz. Fakat ne kadar meşru da olsa zamanın ehemmiyetinden, davanın kutsiyetinden, mekânın hassasiyetinden dolayı Üstad Bediüzzaman, kişinin velev haklı da olsa “benlik” ve “kendini beğendirmek” ile meydana  atılmaması gerektiğinin üzerinde durmaktadır.

Meşru tarzda enâniyet meselesini mektubun kendi içindeki bağlamı çerçevesinde anlamaya çalışalım: Mektup Denizli Hapishanesi'nde yazılmıştır. Mesela hapishane şartlarını bir düşünelim. Hz. Üstad ayrı bir koğuşta ağabeyler ise ayrı bir koğuşta kalmaktadır. Nasıl ki bir köyde iki muhtar bir okulda iki müdür olmaz aynen öyle de bir koğuşta da iki lider olmaz. Hizmetin sevk ve idaresinde illaki bir önder olmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri başka bir koğuşta olduğu ve yalnız kalmaya zorlandığı için talebelerin içinde Üstadımızın işaret ettiği bir zat olmalıdır. Onlarca mektupta işaret edildiği gibi bu zat Hüsrev Efendi Üstadımızdır. Namazların kıldırılması, koğuşun temizliği ajan olarak koğuşa gönderilenlere karşı nasıl tedbir alınması gerektiği hususlarında hizmetleri sevk ve idare eden biri olmalıdır. O da Hüsrev Efendi'dir.

Farz-ı muhal içlerinden bir zat çıksa dese ki “ben de Husrev Efendi ile beraber hizmete girdim ben de söz sahibiyim.” Veyahut “ben Hüsrev Efendi'den yaşça ve hizmete giriş itibarıyla daha kıdemliyim benim görüş ve düşüncem daha makbul olmalıdır.” Böyle bir itirazın haklı bir zattan gelmiş olduğunu farz edelim. Bu itiraz haklı olsa bile böylesi bir hareket (benlik ile meydana atılma) doğrudan doğruya dinsizlerin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelecektir. Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri misalde verdiğimiz hayali zattan ne istiyor? Şöyle düşünmesini ve şöyle itikat etmesini istiyor: “Üstadımızın işaret buyurduğu bir zat vardır. Üstadımız o zattan razıdır. Ben her ne kadar bir hak sahibi olsam da hakkın ve hakikatin hatırı âlidir. Hizmetin selamet ve emniyeti benim şahsi faziletimden daha üstündür.”

Fenitekim Hafız Ali Ağabey gibi kahraman büyüklerimiz bu hususta Bediüzzaman Üstadımızın emir ve tavsiyelerini baş üstünde tutmuş Hüsrev Efendi Üstadımıza tam ve hakiki bir kardeş olmuştur.

Bediüzzaman Üstadımız burada özetle diyor ki: Siz kendi zaviyenizden meşru bir şekilde meydana çıksanız ben de varım deseniz benim de şöyle şöyle maharetim ve faziletim var deseniz ve bu maharet ve fazilet hakikaten sizde olsa bile böyle yapmayınız. Benlik ile meydana atılmayınız. Hizmetin işleyişini zedelersiniz. Hodfuruşane kendinizi beğendirmek suretiyle öne çıkmaya çalışmayınız, ittifakı bozarsınız. Hak için, hakkınızdan vazgeçiniz. Hakikat için, hakkınızı feda ediniz.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız