Saffat suresi 8. Ayette geçen Mele-i alâ nedir? Şeytanlar neden mele-i aladakileri dinlerken daha sonra onlara yasak edilmiştir. Mele-i aladaki topluluklar, melekler midir yoksa kırklar diye diye anılan veli kullar mıdır?
"Mele-i a‘lâ (el-meleü’l-a‘lâ) terkibindeki mele’ kelimesi sözlükte “bir görüş ve düşünce etrafında birleşen topluluk” anlamına gelir. Bazı tefsir kaynaklarında kelimenin hem mutlak olarak “cemaat” hem de “şeref ve itibar sahibi topluluk” mânasında kullanıldığı belirtilir (Mâtürîdî, XII, 125). A‘lâ ise “çok yüce, çok şerefli” demektir. Mele-i a‘lâ tamlaması Kur’an’da iki yerde geçer (es-Sâffât 37/8; Sâd 38/69), ayrıca bu tamlamaya hadislerde de rastlanır (Müsned, I, 368; IV, 66; V, 243, 378; Tirmizî, “Tefsîr”, 38; Dârimî, “Rüʾyâ”, 12) ve “melekler” yahut “mukarreb melekler” şeklinde açıklanır (İbn Receb, s. 24). Mele-i a‘lânın kimlere delâlet ettiği hususunda sahâbe ve tâbiîn müfessirlerinden farklı görüşler nakledilmiştir. İbn Abbas terkibi “yazıcı melekler” veya “meleklerin eşrafı” diye tefsir ederken Süddî genel olarak meleklere işaret ettiğini belirtmiştir. Katâde b. Diâme’nin mele-i a‘lâyı “dünya seması” şeklinde açıkladığı nakledilmektedir (Mâverdî, V, 38-39). Başta Mukātil b. Süleyman ve Taberî olmak üzere müfessirlerin büyük çoğunluğu Süddî’den gelen açıklama doğrultusunda bu terkibin melekleri yahut melekler âlemini ifade ettiği görüşünde birleşmiştir. Tefsir kaynakları dışında mele-i a‘lâ için yapılan daha soyut tanımlara ve bu topluluğun melekler dışında başka mensuplarının da bulunduğu yolunda görüşlere de rastlanır. Tehânevî mele-i a‘lâyı “mücerret akıllar ve küllî nefisler” şeklinde tanımlar (Keşşâf, II, 1638). Ebü’l-Bekā ise bu terkibi “en yüksek mertebede olan melekler ve resullerin ruhları” diye açıklamış, ayrıca şeriat ehli nezdinde mele-i a‘lânın duyuların dışında kalan cevherlere karşılık geldiği; bunların göklerle ilgisi olan, göklerde bulunan ve çeşitli şekillere bürünebilen cisimler olduğu yolunda da bir görüş nakletmiştir (el-Külliyyât, s. 874; ayrıca bk. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, I, 59-61). Bu görüş, şeriat ehline izâfe edilmiş olmakla birlikte felsefî terminolojiyi ve filozofların telakkisini yansıtır niteliktedir. Bununla birlikte mele-i a‘lânın meleklerle beraber yüce ruhlardan ve peygamber ruhlarından oluştuğu görüşü Kur’an’la ilgili modern bazı çalışmalarda da dile getirilir (Ateş, XIII, 152) ve bazı müfessirlere nisbet edilir (Topaloğlu – Çelebi, s. 210). Mele-i a‘lânın mahiyeti hususunda başka görüşler de vardır. Meselâ mele-i a‘lâdan saf, üstün nefislere ilimlerin nurlarını aktaran bir kaynak (Gazzâlî, s. 65, 85), ayrıca Allah ile kulları arasında sefirlik görevi yapan faziletli meleklere ve mukarrebûn meleklerine ait olan, içinde kazâ ve şeriatların kararlaştırıldığı meclis şeklinde de söz edilmiştir (Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, I, 59-61).
A‘lâ kelimesi hissî ve mânevî olmak üzere iki şekilde izah edilmiştir. İlkine göre melekler topluluğu semavî âlemde bulunduğundan mele-i a‘lâ diye nitelendirilmiştir, bu mânada ulvîlik “yeryüzü”ne karşılık gelen süflîliğin karşıtıdır. Dolayısıyla melekler ulvî âlemin, cinler ve insanlar süflî âlemin mensuplarıdır (Zemahşerî, III, 336; Fahreddin er-Râzî, XXVI, 108). İbn Atıyye el-Endelüsî de mele-i a‘lâyı dünya semasının ve daha yukarıdaki semaların sakinleri diye yorumlamıştır. Buna göre semaların sakinleri yeryüzünün sakinleri olan “mele-i esfel”e nisbetle mele-i a‘lâ şeklinde nitelendirilmiştir (el-Muḥarrerü’l-vecîz, IV, 466). İkinci izaha göre mele-i a‘lânın ulvîliği mânevî olarak “yücelik, şereflilik” anlamı taşır. Taberî de bu açıklama doğrultusunda a‘lâ kelimesini, melekler topluluğunun sıfatı olarak kendilerinden daha aşağı mertebede bulunanlara nisbetle “yüksek mertebeli melekler” diye açıklamıştır.
Sâffât sûresinde 8. âyetin öncesi ve sonrası dikkate alındığında mele-i a‘lânın melekler topluluğuna işaret ettiği yönündeki genel kanaatin isabetli olduğunu söylemek gerekir. Zira sûrenin 6 ve 7. âyetlerinde göklerin azgın ve âsi şeytanlara karşı korunduğundan söz edilmiş, 8. âyette ise bu şeytanların mele-i a‘lâyı dinleyerek bilgi elde edemeyecekleri belirtilmiştir." ( TDV İslâm Ansiklopedisi, c. Ek-2, s. 242-244)
"Onlar Mele-i A'lâ'yı dinleyemezler. O cismanî tezyinleri (süsleri), zahirî nurları geriden görürler; fakat daha yüksek hey'etleri, en âli cemiyetleri yani melâikeyi dinleyip işitemezler, peygamberler gibi vahiy alamazlar. mi'râca çıkamazlar, o hudûdda duramazlar. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c.4, s.690)
Ayrıca; şeytanlar Mele-i A'lâ'ya kulak verip, orayı dinleyebiliyorlardı. Daha sonra bundan menolundular ve dinleyemez hale geldiler. Bu izin verilip daha sonra engelleme Allah'ın emridir. Allah'ın emirleri ve fiilleri bir sebebe bağlanamaz. Allah istediğini yapar, dilediğini hükmeder. (Fahruddîn er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, c. 18, s. 576-577)