Ahirzamanda gelecek olan Mehdi hakkında bilgi verir misiniz?
Mehdinin Açıkça Bildirilmemesinin Sırrı
Din bir imtihandır, bir tecrübedir. Yüksek ruhlu insanları sefil ruha sahip insanlardan ayırt eder. Öyle ise ileride herkese göz ile görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahis etmek gerekir ki; ne bütünüyle bilinmez kalsın, ne de açıkça olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, tercihi elinden almayacak. Yoksa Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zayi' olur. İşte bunun için, Mehdi ve Süfyan mes'eleleri gibi çok mes'elelerde çok ihtilaf olmuş. Hem rivayetler dahi çok muhteliftir, birbirine zıd hükümler olmuş.
Geçmiş Büyük Zatların Mehdi Hakkındaki Görüşleri
Mehdi gibi âhirzamanda gelecek şahısları çok zaman evvel hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı evliyalar “onlar geçmiş” demişler. İşte bu da, kıyamet vakti gibi, ilahi hikmetin gereği olarak bu zatlar belli olmasın. Çünki her zaman, her asır, manevi kuvvetin takviyesine sebeb olacak ve ümmeti ümitsizlikten kurtaracak Mehdi manasına muhtaçtır. Bu manada, her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır.
Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müdhiş şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer bu şahıslar açıkça belirtilseydi, umum Müslümanları irşad etmek manası zayi olacaktı.
Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Siyaset âleminde ve diyanet âleminde ve saltanat âleminde ve cihad âleminde çok dairelerde icraatları olduğu gibi.. her bir asırda ümitsizlik vaktinde, manevi kuvveti takviye edecek bir nev'i Mehdi'ye veyahut Mehdi'nin onların imdadına o vakitlerde gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi, Âl-i Beyt'ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Meselâ: Siyaset âleminde Mehdi-i Abbasî, diyanet âleminde Gavs-ı A'zam ve Şah-ı Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve oniki imam gibi Büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zâtlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivâyetlerde medar-ı nazar-ı Muhammedi (Aleyhissalâtü Vesselâm) olduğundan rivâyetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: “Büyük Mehdi eskiden çıkmış”
Rivayetlerin Farklı Yorumlanmasının Sırrı
Hadis-i şerifleri tefsir edenler, hadislerin metinlerini kendi görüşlerine tatbik etmişler. Meselâ: Saltanatın merkezi (başkenti) o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, mehdi ile ilgili hadiseler başkent civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler.
Hem de mehdi gibi bu zatların manevi şahsiyetlerini veya temsil ettikleri cemaate aid büyük icraatları o zatların kendi şahıslarında farz ederek öyle tefsir etmişler ki, o harika şahıslar çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler. Halbuki bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise bu zatlar çıktığı zaman çokları onları bilmez. Belki iman nurunun verdiği ferasetle, dikkatle, ahirzamanda gelecek zatlar tanınabilir.
Mehdinin Gelmesinin Hikmetleri
Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: Birisi: Nifak perdesi(gizlilik altında, münafıklık perdesi) altında, Hz. Muhammed’in(sav) peygamberliğini inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, gizlice çalışan münafıkların başına geçecek, İslamiyeti bozmaya, kaldırmaya çalışacaktır. Ona karşı Âl-i beyytten, ehl-i velâyet ve ehl-i kemalin başına geçecek nurani bir zat, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.
Cenab-ı Hak mükemmel olan rahmetinden ve İslamiyetin kıyamete kadar baki kalacağının bir göstergesi olarak, ümmetin fesada düştüğü her bir zamanda bir ıslah edici veya bir müceddid veya şanlı büyük bir halife veya bir kutb-ı a'zam veya mükemmel, tam bir mürşid veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı giderip, milleti ıslah etmiş; İslam dinini korumuş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-ı a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da peygamberimizin mübarek neslinden olacaktır.
Cenab-ı Hak bir dakika zarfında gökyüzünü bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelal; Mehdi ile de âlem-i İslâmın karanlıklarını dağıtabilir. Ve va'detmiştir, va'dini elbette yapacaktır.
Allah’ın kudreti noktasında bakılsa, gâyet kolaydır. Eğer sebebler ve ilahi hikmetler noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua lâyıktır ki; eğer peygamberimizden(sav) rivayetler olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır diye ehl-i tefekkür hükmeder. Şöyle ki: Müslümanların günde beş defa namazda tekrar ettikleri "Allahümme salli ala Muhammedin..." bu dua görülüyor ki kabul edilmiş; Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i İbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a'sarın mecma'larında o nuranî zâtlar kumandanlık ediyorlar.
Bunlar öyle bir çokluktadırlar ki; o kumandanların mecmu'u, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka vaziyetini alsalar, İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! İşte o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır ve Hazret-i Mehdi'nin en has ordusudur.
Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senedlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âlî haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar ve ehl-i kemalatın namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de, kemmiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar. Böyle bir cemaat-ı azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip, tarîk-ı hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.
Kendilerini Mehdi Zannedenler
Bediüzzaman hazretleri bir kısım insanların kendilerini bir çeşit mehdi bildiklerini, “mehdi olacağım” dediklerinden bahseder. Bu zâtlar yalancı ve aldatıcı değiller, belki aldanıyorlar. Gördüklerini, hakikat zannediyorlar. Esma-i İlahînin nasıl ki tecelliyatı, Arş-ı A'zam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var ve o esmaya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder. Öyle de mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velâyet dahi öyle mütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur: Makamat-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdi vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve kutb-ı a'zama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır'ın bir münasebet-i hâssası olduğu gibi, bazı meşahirle münasebetdar bazı makamat var. Hattâ o makamlara Makam-ı Hızır, Makam-ı Üveys, Makam-ı Mehdiyet tabir edilir. İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz'î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebetdar meşhur zâtlar zannediyorlar. Kendini Hızır telakki eder veya Mehdi itikad eder veya kutb-ı a'zam tahayyül eder. Eğer hubb-ı câha talib enaniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz.
Mehdi ve Müceddidlerin Özellikleri
Her asırda geleceği hadislerle müjdelenen dinin yüksek hizmetkarları: