Medresetü'z-Zehra erkanları kimlerdir?
Medresetü'z-Zehra erkânları, Bediüzzaman Hazretlerinin, Ispartalı Nur Talebeleri'nin erkân tabir edilen en önde gelenlerine hitaben kullandığı bir ünvandır.
İmana yaptığı büyük hizmetten dolayı Isparta, Üstad Hazretleri nazarında manevi Medresetü'z-Zehra olmuştur. Doğuda açmak isteyip de muvaffak olamadığı o medrese yerine, Risale-i Nur'ları telif ettiği Isparta manen o vazifeyi görmüştür.
Medresetüz-Zehra erkanları ise Ispartalı Nur Talebeleri'nin erkan tabir edilen ileri gelenlerine verdiği bir isimdir.
Üstad Hazretleri 1926-1945 yılları arasında, tâ Emirdağı dönemine kadar, bu tabiri kullanmamış, ilk defa Emirdağ'dan Isparta'ya yazdığı mektublarda Isparta talebelerine hitaben bu tabiri kullanmaya başlamıştır. Bu mektublar incelendiğinde Ispartalı talebelerin erkanlarını kasdettiği anlaşılıyor.
"Eski Said çok zaman Medreset-üz Zehra'yı gaye-i hayal ederek çalışmış. Cenab-ı Hak kemal-i merhametinden, Isparta'yı o Medreset-üz Zehra hükmüne getirdi." (Emirdağ Lahikası)
"Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, o medresenin mânevî hüviyeti Isparta vilâyetinde te'sis edildi, Risale-i Nur'u tecessüm ettirdi. İnşâallah istikbâlde, Risale-i Nur şâkirdleri, o âlî hakikatın maddî suretini de te'sis etmeye muvaffak olacaklar." (Tarihçe-i Hayat)
"Isparta, Risale-i Nur'un bir Medresetüzzehra'sıdır." (Tarihçe-i Hayat)
"Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd ve tam kardeş olmak lâzımdır." (Emirdağ Lahikası)
"Bu Lemaat'ın işaret ettiğimiz kısımları Otuzüçüncü Söz namında Sözler'in âhirinde yazılması, Nur kahramanı Hüsrev'in ve Medreset-üz Zehra erkânlarının re'yine havale ediyoruz." (Emirdağ Lahikası)
Erkanların en önde gelen talebeler olduğunu Üstad Bediüzzaman şöyle ifade etmiştir:
"Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahib ve vârisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bugünlerde vuku' bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum..." (Kastamonu Lahikası)
Bu erkanın en önde gelen ve hepsi de Ispartalı olan talebelerin isimlerini ve üstün meziyetlerini şöyle bildiriyor:
"Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür ediyorum ki, bu acib zamanda sizin gibi hâlis, muhlis, mahviyetli, fedakâr kardeşleri bize ihsan eylemiş.
Bu defa Hüsrev'in, Hâfız Ali'nin, Hâfız Mustafa'nın, (Büyük Ruhlu) Küçük Ali'nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektublarını okudum. En derin kalbimde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymetdar kardeşlerimin ne derece âlîhimmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım. Ve Risale-i Nur böyle kuvvetli ve hâlis ellere tevdi' edildiğinden, bize kat'î kanaat verdi ki; Risale-i Nur mağlub olmayacak. Bu kuvvetli tesanüd, onu daima yaşattırıp parlattıracak.
Evet, kardeşlerim! Sizler, ihlas sırrını tam muhafaza ediyorsunuz. Bu kadar esbab-ı tefrika içinde vahdetinizi muhafaza, hakikaten bir hârikadır.
Hâfız Ali'nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazuu içinde ihlası ve fena fi-l ihvan düsturunu muhafaza etmesi;
ve Hüsrev'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti;
Hâfız Mustafa'nın hizmet-i nuriyede büyük iktidarı içinde kuvvetli bir sadakatı ve fedakârane teslimiyeti;
ve hem Abdurrahman, hem Lütfü, hem Hâfız Ali manasını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali, Risale-i Nur hizmetini dünyada herşeye tercihan hayatının en büyük maksadı yapması ve sebeb-i ihtilafa karşı kuvvetli mukavemeti bulunduğunu bu dört mektubunuz bana bildirdi.
Aynı sistemde, mes'elede alâkadar kahraman Tahirî ve kahraman Rüşdü'nün dahi aynı hakikatta ve aynı ahlâkta bulunduklarını hiç şübhe etmiyoruz.
Bu altı rüknün (erkânın), bu muvakkat sarsıntıdan, hakikî bir tesanüdle birbirine el-ele, omuz-omuza, baş-başa vermesi, altıyüz belki altıbin kıymet-i maneviyeyi alıyor.. diye, Cenab-ı Hakk'a Risale-i Nur hesabına hadsiz şükür ediyoruz ve sizi de tebrik ediyoruz." (Kastamonu Lahikası)
Bu erkandan ilk dördünden ikisi Üstad Bediüzzaman'ın vefatından önce ahirete gitmişlerdi. Hafız Ali abi 1944 Denizli'de, Hafız Mustafa abi 1950'de Isparta'da...
Diğer ikisi olan Hüsrev Efendi, Büyük Ruhlu Küçük Ali abi ile son ikisi Tahiri ve Rüşdü abiler ise, Üstad'dan sonra da hizmetlerine devam ettiler. Şu an hepsi ahirete göç etmiş durumdalar. Allah cümlesine rahmet eylesin. Amin...