Soru

Mebadi-i Zaruriye Nedir? 29. Söz

Mebadi i zaruriye ne demektir? 29. Söz Melaike bahsinde geçen “Hem hiç mümkün müdür ki, şu i‘tikād-ı umûmînin menşei, mebâdî-i zarûriye ve bedîhî emirler olmasın?” Kısmını izah edebilir misiniz?

Tarih: 20.11.2024 19:20:35

Cevap

Mebadi-i Zaruriye; Bediüzzaman Hazretlerine göre müşahede, muhtelif emareler ve pek çok defa meydana gelmekten ortaya çıkan katî, zarurî, hadsî delillere ve hükme denir.  Bu öyle bir delildir ki bunda şüphenin olması halinde insanların kesin bildiklerine emniyet kalmaz. Bununla birlikte mebadi-i zaruriye manevî tevatür değerini ifade etmektedir.

Üstadımız’ın yukarıda ki tanımı yapmamıza vesile olan pasajları şöyledir;

“Kezalik, beşerin akaidine (insanın inancına) karışıp hiçbir zamanda, hiçbir inkılâpta itirazlara maruz kalmayarak devam eden melâike itikadının (meleklere imanın) bir hakikate, bir asla dayanmaması ve mebâdi-i zaruriyeden tevellüd etmemesi (kat’i, kesin, zaruri bir delilden ortaya çıkmaması) muhaldir (imkansızdır). … Evet, bu itikad-ı umumînin (genel, kabul görmüş inancın) sebebi, kat'î bir surette manevî bir tevatür kuvvetini veren, pek çok defalar vukua gelen melâikenin müşahedelerinden (meleklerin görülmesinden) hasıl olan zarurî ve kat'î delil ve emarelerdir. Çünkü melâike meselesi, beşerin malûmat-ı yakîniyesindendir (şüpheye yer olmayan kesin bilgisindendir). Eğer bunda şüphe olursa, beşerin yakîniyatında (kesin olarak bildiği şeylere) emniyet (güven) kalmaz.”[1]

“Hem hiç mümkün müdür ki, o hads-i kat‘î (kesin, doğru anlayış), o yakîn-i şuhûdî (görmeye dayalı kesin bilgi) hadsiz emârelerden (sayısız delillerden) ve o emâreler (deliller) hadsiz müşâhedât vâkıalarından (sayısız melaikeyi görme hadisesinden) ve o müşâhedât vâkıaları (sayısız melaikeyi görme hadisesi) şeksiz ve şübhesiz, mebâdî-i zarûriyeye (kesin, kat’i zaruri bilgiye) istinâd etmesin (dayanmasın)? Öyle ise, şu ehl-i edyândaki (din sahiplerindeki) i‘tikādât-ı umûmiyenin (genel, kabul görmüş inancın) sebebi ve senedi, tevâtür-ü ma‘nevî (yalan olmasına imkan vermeyecek kadar kişinin aynı konu üzerinde ittiffak etmeleri) kuvvetini ifade eden pek çok kerrât (defalar) ile melâike müşâhedelerinden (melekleri görmelerinden) ve rûhânîlerin rü’yetlerinden (ruhanî varlıkları görmelerinden) hâsıl olan (orataya çıkan) mebâdî-i zaruriyedir (kesin bilgidir), esâsât-ı kat‘iyedir (kesin bir esastır, temeldir).[2]

Hem Sözler’de hem de İşaret’ül İ’caz’da geçen Hz. Üstadın ifadelerinin izahları kısaca şöyledir;

Meleklere iman meselesi insanlığın her devrinde, büyük değişim ve inkilablara rağmen sarsılmadan bu zamana kadar gelmiştir. Böylesine büyük bir inanç meselesinde hiçbir inkilabın, hiçbir gelişim ve ilerlemenin, hiçbir değişim ve dönüşümün bu itikadı sarsmamasının sebebi bir hakikate, bir temele dayanmaması ve kesin, kat’i, zarurî bilgilerden ortaya çıkmaması mümkün değildir. Nitekim bu itikadın genel bir kabul görmesine sebep olan 124 bin enbiyanın ve 124 milyon evliya, ârif, muhakkik, âlim zâtların pek çok defalar melekler ve ruhani varlıklarla görüşmesi, onları görmeleri ve bunları bildirmeleri kesin kat’i sarsılmaz bir delil ve emaredir. Öyle bir kesin ve kat’ilik vardır ki tevatür derecesine ulaşmıştır. Tamamının yalan söylemeleri mümkün olmayacak kadar büyük bir peygamber topluluğu ve evliya, ârif, âlim, kemâl sahibi zatların ve araştırmacıların, derin bilgi sahiplerinin bulunduğu kalabalık bir topluluk; meleklerin varlıklarını kimi zaman görmeleriyle kimi zaman da değişik bir çok delil ve burhanlarıyla delillendirerek haber vermişlerdir.

Ayrıca meleklere iman meselesi çok sağlam delillere dayanmış, çokça kabul görmüş, umum insanların kesin bir surette inandığı bir meseledir. Eğer böylesine kesin bir bilgide dahi bir şüphe olsa insanlığın inandığı, kesin bildiği hiçbir bilgiye artık inanılamaz, güven kalmaz.


[1] Bediüzzaman Said Nursî, İşararetül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 248

[2] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 189


Yorum Yap

Yorumlar