Hayrat Vakfı logosunun ne anlama geldiğini anlatır mısınız? Bir de bu isim kim tarafından ve nasıl verilmiştir?
Hayrat Vakfı Logosu, “H” ve “V” harflerinden ibaret olup hem Kur’ân harflerini hem de günümüz Türkçesinde kullanılan Latin harflerini hissettirecek ve gösterecek şekilde düşünülmüş ve bir hattata bu şekilde çalışması söylenmiştir. Hattatın çalışması neticesinde düşünüldüğü şekli gösterecek bir tasarım ortaya çıkmıştır.
Dikkatli bakıldığında Arapça ters “Hı” harfi ve “Vav” harfleri görülecektir. Latince olarak ise zaten “H” ve “V” harfleri oldukça belirgindir.
Logo kullanılmaya başladıktan sonra beklenildiği üzere “H” ve “V” hem Kur’ân harfleri olarak hem de Latin harfleri olarak görünmüş ve yorumlanmıştır. Bundan başka, öyle düşünülmemekle birlikte farklı yorumlarda bulunulmuş olması, zihin dünyalarımızdaki manaların kendisini burada bulması ve gördüğü şekliyle yorumlamasından ibaret olsa gerektir.
Yeri gelmişken Hayrat Vakfı'nın kuruluşu ve bu ismin verilişi hakkında da kısa bir bilgilendirme yapalım.
HAYRAT VAKFI’NIN KURULUŞU
Ahmed Hüsrev Altınbaşak Hazretleri hapisten çıktıktan sonra ziyaretine gelenlere, en son yazdığı dokuzuncu Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek, “Kur’ân-ı Kerîm’deki tevâfuklar bu dokuzuncu nüsha ile kemâle erdi. Artık bunu basıp neşredeceğiz” diyordu.
Daha sonra ise, bu işin takibinin nasıl yapılacağını konuşmak üzere değişik vilâyetlerden otuz kadar talebesini istişare yapmak üzere Isparta’ya davet eder. Yapılan istişarede, “Tevâfuklu Kur’ân’ın yeni kurulacak bir vakıf üzerinden tab edilmesi” kararlaştırılır. İstişareye katılanların;
"Vakfın ismi ne olacak efendim?" diye sormaları üzerine, önce;
"Tevâfuklu Kur’ân-ı Kerîm’i tab vakfı" diye cevab vermiştir.
"Efendim bu biraz uzun olmaz mı?" diye sorulunca Hüsrev Efendi başını eğip kısa bir sessizliğin ardından;
“Hayrât Vakfı olsun kardeşim!” deyince herkes;
“Bu isim çok güzel efendim!” diyerek beğendiklerini ifade ettiler. Ve İnşâallah ileride pek çok “hayırlara” vesile olacak bu isim üzerinde karar kılınır.
Böylece, Bediüzzaman Hazretleri’nin en büyük gâye ve vasiyetlerinden biri olan “Tevâfuklu Kur’ân’ı tab ve neşretmek” için gerekli ilk adım, Mübarek Isparta şehrinde, Nisan Ayı başında atılmış oldu.
Kurulacak vakfın ismi belli olduktan sonra, Hüsrev Efendi talebeleri arasından yaklaşık yüz kişiyi bu vakfın kurucu heyetine, bazı talebelerini de mütevelli heyetine kaydettirir. Bazı kimselere de resmi işlemlerin yapılması için talimatlar verir. Aynı toplantıda, vakfın Merkezinin İstanbul’da olması kararlaştırılır. Bunun üzerine talebelerden birinin;
“Efendim! Vakfı İstanbul’da değil de Isparta’da kursak olmaz mı?” sualine şu anlamlı cevabı verir:
“Kardeşim! İstanbul’un kaybettiğini bulması lazım. Hem hizmetimiz için orası daha müsait, daha geniş. Burada nasıl hıfz edeceksin? Nasıl çalıştıracaksın? İstanbul kaybettiğini bulacak. İstikbalde her tarafa açılır. Türkiye’nin her tarafına açıldığı gibi, dünyanın da her tarafında vakfımızın şubeleri açılabilir.”
Daha sonraki günlerde vakfın kurulması için gereken resmî işlemler de tamamlanarak merkezi İstanbul olmak üzere, 16 Nisan 1974 tarihinde Hayrât Vakfı resmen kurulmuş oldu.
Bu vakfın tek bir gayesi vardı. O da Allah’ın kelâmını insanlara en güzel bir sûrette göstermek ve yalnız ve yalnız Cenâb-ı Allah’ın rızasını kazanmaktı. Bunun dışında hiçbir dünyevî maksad ve hedef sözkonusu değildi. Başta Hüsrev Efendi olmak üzere beraberinde bulunan talebeleri, aynı mukaddes gaye etrafında toplanmış durumdaydılar."[1]
[1]Bediüzzaman Said Nursî ve Hayru'l-Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, c.3, s. 1389.