Kurban kesmek Şafi mezhebine göre sünnetken Hanefi mezhebine göre neden vacip? Hüküm neden değişiyor?
Farz; hem sübutu kat'i hem manaya delâleti kat'i olan emirlerdir. Bunları amelen yapmak ve itiikaden de Allah’ın emri olduğuna inanmak farzdır. Dolayısıyla inkâr eden kâfir olur. Vacip ise sübutu kat'i ancak manaya delâleti zannî yani kesin olmayan emirlerdir. Hanefi mezhebine göre yapılmasında sevap, terk edilmesinde ise günah olan, ancak farz derecesinde olmayan hükümlere vacip denir. Bu kavram diğer mezheplerde yoktur.
Kurban yani Arapça tabiiriyle udhiyye, sözlükte kurban olarak kesilen veya kurban bayramı günlerinde kesilen hayvanın adıdır. Dinen Kurban Bayramı günlerinde Allah'a yakınlaşmak maksadıyla keçi, koyun, deve, dana vb. hayvanları kesmektir.[1]
Ebu Hanife ve talebeleri şehirlerde ikamet eden şehir halkı üzerine her sene bir defa kurban kesmek vaciptir, demişlerdir.
Diğer 3 mezhebe göre vacip değil, müekket bir sünnettir. (Hazret-i Peygamberin terk etmediği ibadetler).[2] Gücü yeten kimsenin onu terk etmesi mekruhtur.
Kurban kesmenin vacip oluşuna dair Hanefilerin delillerinden bazıları şunlardır; Allah, âyet-i kerimede “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.”[3] buyurmaktadır. Ayetteki “وانحر” kalıbındaki emir mutlak olarak geldiğinde vucûbiyet ifade eder. İbn Abbas, Ata b. Ebi Rebah, Mücahid, İkrime, Hasan-ı Basri gibi âlimler bu emrin devenin kurban edilmesi manasında olduğunu söylemişlerdir.[4]
Hz. Peygamber (sav)'in şu buyruğu da bir diğer delildir. "Kim genişlik ve imkân bulur da kurban kesmezse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.”[5] Hanefilere göre böyle bir tehdit ancak vacibin terki hakkında söz konusudur. Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) her sene terk etmeden yapması da onların bu delillerini desteklemektedir. Şafiilere göre; Hanefi mezhebinin delil olarak kabul ettiği hadis “Cuma günü gusletmek, ergenlik yaşına gelmiş her kişi için vaciptir.” hadisinde olduğu gibi müstehablığını tekid (kuvvetlendirmek) etmek içindir.[6]
Şafii mezhebinin de içinde bulunduğu Cumhur, gücü yetenin kurban kesmesinin sünnet olduğuna bir takım hadisleri delil göstermişlerdir. Bu hadislerden birisi İbni Abbas'ın rivayet ettiği şu hadistir: "Resulullah ( a.s.)'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Üç şey vardır ki bana farzdır, sizin için nafiledir. Vitir, kurban kesmek ve kuşluk namazı."[11]
Diğer bir delilde Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği şu hadistir: "Resulullah (a.s.) buyurdu ki: Zilhicce'nin hilâlini görüp sizden herhangi birisi kurban kesmek isterse, saçlarım ve tırnaklarım kesmesin."[7] Bu hadis-i şerifte kurban kesmek, isteğe bağlı bırakılmıştır. İsteğe bağlı bırakmak ise vacip kılmaya aykırıdır. Hanefiler; “Bu hadisteki ‘irade etme’ ifadesi kastetmek manasındadır. Yani ‘Kim üzerine vacip olan kurbanı kesmek isterse…’ şeklindedir. ‘Namaz kılmak isteyen abdest alsın.” demek gibi” demişlerdir.[8]
Cumhurun bir diğer delili Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in bir veya iki sene insanların farz olduğunu zannedip kendilerine uyması korkusuyla kurban kesmediği haberidir.[9] Hanefiler ise bu delile karşı “Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in bu uygulaması onlar zengin olmayıp üzerlerine kurban vacip değilken gerçekleşmiş olabilir. Fakir oldukları halde kurban kesselerdi fakire de kurban kesmek vacip zannedilebilirdi.” demişlerdir. [10]
Görüldüğü gibi hüküm farklılıkları delil farklılığından ve delili anlama ve yorumlama farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Bu bir delil çıkarma tekniği konusudur. Fıkıh Usulû olarak bilinen ilim dalı bu tarz meseleleri incelemektedir.
[1] ed-Durrül.'l-Muhtar, V, 219;
[2] Bidateyü’l Müctehid, c.1 , s. 415
[3] Kevser 108/2.
[4] Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr b. Dav’ b. Kesîr el-Kaysî el-Kureşî el-Busrâvî ed-Dımaşkī eş-Şâfiî İbn Kesir, Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿazîm (Beyrut: Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1998), 8/476.
[5] İbn Mâce, Edâhî, 2; Ahmed b. Hanbel, II/321; Hâkim, II/422
[6] Prof. Dr. Vehbe Zuhayli; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, c.4, s. 393
[7] Müslim, Edâhî 42.
[8] el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî, 4/80.
[9] Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî el-Beyhakī, es-Sünenü’l-kebîr (Beyrut: Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 2003), 9/443.
[10] Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, el-Mebsûṭ (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, ts.), 12/8.
[11] Müsned, 1/231