İslam’a göre insanların bedenleri, canları, manevi şahsiyetleri ve malları her türlü saldırı, tehdit ve hakarete karşı koruma altındadır. Aynı şekilde, anne babaları, aile bireyleri ve mensubu oldukları kavim, millet ve topluluklar da hem fiilî hem de sözlü saldırılardan korunmuştur.
Söz ve davranışlarında nezaketi elden bırakmamak, kötü sözler kullanmamak, kırıcı olmaktan sakınmak; yapıcı, uzlaştırıcı ve zarif bir tutum sergilemek, kişinin hem erdemli bir insan hem de olgun bir mümin olduğunun işaretidir. Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur;
Mümin bal arısı gibidir. Temiz olanı yer, temiz olanı (balı) üretir, bir çiçeğe konduğunda onu kırıp bozmaz. [1]
Bu benzetmesiyle o, mümini, kırıp dökmeyen, temiz ve meşru işler yapan, yararlı ve nazik bir insan olarak tanımlamıştır. Diğer taraftan, kabalığı ve edepsizliği sebebiyle insanların terk ettiği ve etrafından uzaklaştığı kimseyi ise “en şerli kişi” olarak nitelemiştir.[2]
Sevgili Peygamberimiz (sav) ağzı bozuk insanların iman ve hayâ ile bağdaşmayan bir kişiliğe sahip olduklarına işaret ederek şöyle demiştir.;
Hayâ imandandır, imanın yeri ise cennettir. Kötü konuşmak kabalıktandır. Kabalık (insanları incitmek) ise cehennemdedir. [3]
Abdullah (b. Mes"ûd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
Mümin, ırza, namusa dil uzatan, lânet eden, çirkin işler yapan, edepsiz konuşan kimse değildir.[4]
Sevgili Peygamberimiz (sav) müminlerin birbirine karşı yakışıksız konuşmalarını ısrarla yasaklamıştır. Allah Resûlü, ensardan bir toplulukla birlikteyken orada bulunan ve ağzının bozukluğu ile tanınan bir adamdan dolayı şöyle buyurmuşlardır;
Müslüman'a sövmek fâsıklık (alâmeti), onunla savaşmak ise küfür (alâmeti) dür. [5]
Ebû Cürey isimli bir kişi Hz. Peygamberden (sav) kendisine öğüt istediğinde Allah Resûlü, “Kimseye sövme!” demiştir.[6]
Küfür ve Hakarete Karşılık Vermek
İbn Abbâs’ın anlattığına göre, Resûlullah’ın yanında iki adam birbirlerine ağır konuşmuşlardı. Bunlardan biri söverken diğeri karşılık vermeyerek susmaktaydı. Susan kişi de söverek karşılık vermeye başlayınca Hz. Peygamber (sav) kalkarak oradan uzaklaştı. Niçin kalktığı sorulduğunda ise şöyle demişti;
Melekler kalkınca ben de onlarla birlikte kalktım. Bu susan kişi sustuğu sürece onun adına melekler sövene cevap vermekteydi. Ancak kendisi söverek cevap vermeye başlayınca melekler de kalktılar.[7]
Yine Sevgili Peygamberimiz (sav) birbirlerine hakaret edenlerden ve küfür edenlerden büyük sorumluluk ve günahın bu çirkinliği başlatana ait olduğunu ifade etmiş ve şöyle demiştir;
Birbirine söven iki kişinin günahı, mazlum olan haddi aşmadıkça ilk sövene aittir. [8]
İyâz b. Hımâr, “Ey Allah’ın Resûlü! Benden daha alt seviyede olan bir topluluk içerisinden biri bana söver, ben de onun sözüne cevap verirsem, bundan dolayı günaha girer miyim?” diye sorduğunda Sevgili Peygamberimiz şöyle karşılık vermiştir;
Birbirlerine sövenlerin her ikisi de şeytandır, birbirlerini suçlarlar ve yalanlarlar. [9]
Anne Babaya ve Ashaba Sövmek
Dinimiz, insanın anne babasına sövmesini de yasaklamıştır. Abdullah b. Amr b. Âs’tan nakledildiğine göre;
Resûlullah (sav) bir gün, “Bir kimsenin ebeveynine sövmesi büyük günahlardandır.” demiş, ashâb bunun üzerine, “Yâ Resûlallah! Hiç insan ana babasına söver mi?” deyince, “Evet, bir kimse birinin babasına söver, o da onun babasına söver. (Adamın) anasına söver, o da onun anasına söver.” buyurmuşlardır.[10]
Sevgili Peygamberimiz (sav) Sahabe-i Güzin Hazretlerine de sövmeyi yasaklamıştır. Tarihte görülen üzücü olayları bahane ederek sahabeye veya onlardan herhangi birine sövmek veya haklarında kötü ve saygısızca konuşmak doğru değildir. Onlar İslam’ın kuruluş yıllarının bütün sıkıntılarını, mahrumiyetlerini çekmiş, düşmanların tüm zulüm, işkence ve saldırılarına Resûlullah (sav) ile birlikte göğüs germiş, bu uğurda yurtlarından hicret etmiş, hatta babalarına, oğullarına, akrabalarına karşı savaşmak zorunda kalmış, canlarını ve mallarını cömertçe ortaya koymuşlardır. Sevgili Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır;
Ashabıma sövmeyin, nefsim yed-i kudretinde olana yemin olsun ki sizden biri Uhud dağı kadar altın infak etse onların bir hatta yarım avucuna yetişemez.[11]
Günahkâra Sövmek
Dinimizde açıkça haram işleyen bir günahkâra bile hakaret etmek uygun bulunmamıştır. Suçlu cezasını çeker ama kendisine hakaret edilemez. Günümüz ceza kanunlarında da yerini bulan bu ilkeyi Sevgili Peygamberimiz (sav) on beş asır önce şu örnekle bize göstermiştir;
Bir defasında sahâbîler, içki içen birini cezalandırması için Resûlullah’a getirdiler. Sevgili Peygamberimiz de ona dayak cezası uyguladı. Kimi eliyle, kimi pabucuyla, kimi de elbisesinin ucuyla adama vurmaya başladı. Bununla yetinmeyen birisi ise, “Allah seni rezil etsin!” diyerek sarhoşa hakaret etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, “Hayır, böyle demeyin! Ona karşı şeytana yardımcı olmayın!” buyurdu.[12]
Dolayısıyla suç işlemiş ve cezayı hak etmiş olsa da mümin kardeşin mânevî şahsiyetini korumak diğer müminlerin görevidir.
Ölülere Sövmek
Dirilere olduğu gibi ölülere sövmek de Sevgili Peygamberimiz tarafından kesinlikle yasaklanmıştır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır;
Ölülere sövmeyin. Çünkü onlar, önden göndermiş olduklarının (amellerinin) karşılıklarına ulaşmışlardır.[13] (Bu hareketinizle onların) hayatta olan yakınlarını incitirsiniz. [14]
Kutsal Değerlere Sövmek
Kişilerin inançlarına ve kutsal değerlerine sövmek de yasaklanmıştır. İslâm’a göre tamamen yanlış da olsa insanların inancına, hatta taptıkları putlara sövülmez. Zira bu davranış nefret ve düşmanlığa yol açar. Ayrıca birinin inancına sövmemiz, onun da bizim kutsalımıza sövmeye yeltenmesine sebep olabilir. İşte bu nedenle Cenâb-ı Hak, ayette şöyle buyurmaktadır;
Ve onların Allah'dan başka tapmakta olduklarına sövmeyin! Yoksa (onlar da)haddi aşarak bilgisizce Allah'a söverler! Böylece her ümmete (kendi) amellerini süsledik; sonra dönüşleri ancak Rablerinedir; artık (O da, dünyada) yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.[15]
Musibetlere, Hayvanlara, Kadere ve Zamana Sövmek
İnsanlar zaman zaman maruz kaldıkları sıkıntılar sebebiyle zamana, feleğe ve kadere sövmeyi alışkanlık hâline getirmişlerdir. İnançlara ve inanç konusu yapılan varlıklara sövülemeyeceği gibi, zamana sövmek, kahretmek veya lânet etmek de yasaklanmıştır. Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, bir kudsî hadiste Resûlullah (sav) şöyle ifade etmiştir:
Yüce Allah buyurdu ki: "Âdemoğlu zamana söver, lânet okur. Halbuki zaman, benim! Gece de gündüz de benim elimdedir. [16]
Sevgili Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur;
Sizden hiç kimse, "Zamana yazıklar olsun!" demesin. Zira zaman(ı yaratan) Allah’tır.[17]
Allah’ın, insanların bir şekilde yararlanması için yarattığı hayvanlar ve doğa olayları da birer nimet olarak görülmeli, onlara merhametle yaklaşılmalıdır. Zira Cenâb-ı Hakk'ın yarattıklarında bizim tahmin edemeyeceğimiz nice hikmetler vardır. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır;
Horoza sövmeyin! Zira o, namaz için uyandırır.[18]
Varlıklara ve olaylara hakaretin bize hiçbir yararı olmadığı gibi, aksine bu davranış Allah Teâlâ"yı gazaplandırırken şeytanı da sevindirir. Resûlullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur;
Rüzgâra sövmeyin! Rüzgâr sebebiyle hoşlanmadığınız bir şeyle karşılaştığınızda şöyle dua edin: "Ey Rabbimiz! Bu rüzgârın hayrını, getireceği şeylerin hayrını, ne ile emredildiyse onun da hayrını senden diler; bu rüzgârın şerrinden, getireceği şeylerin şerrinden, ne ile emredildiyse onun da şerrinden sana sığınırız. [19]
Sonuç olarak insanın ağzını bozmaya, mümin-kafir, günahkâr-masum, ölü-diri kimseye ve canlı-cansız, iyi-kötü, herhangi bir şeye sövmeye, küfür etmeye hakkı yoktur; günahkâr olacaktır. Bu şahsiyetlerin haklarına girmek olduğu için kul hakkını da doğuracaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz kişinin sövmesi, küfür etmesi sebebiyle ahiretteki durumunu şöyle anlatmaktadır;
Ümmetimden gerçek müflis şudur: Kıyamet gününde namazını, orucunu ve zekâtını getirir. Bu arada başkasına sövmesi, zina iftirasında bulunması, kan dökmesi ve başkasını dövmesi ile ilgili kötü amelleri gelir. Bunlara karşılık iyi amelleri (hasenâtı) verilir ve borçları (kul hakları) bitmeden iyi amelleri tükenir. Alacaklıların hataları kendisine yükletilir ve ateşe atılır. [20]
Yapılması Gereken Dua
Kişi bu günahlarına tövbe etmeli ve bu günahları sebebiyle şu duayı yapmalıdır;
اللَّهُمَّ فَأَيُّمَا مُؤْمِنٍ سَبَبْتُهُ فَاجْعَلْ ذَلِكَ لَهُ قُرْبَةً إِلَيْكَ يَوْمَ الْقِيَامةِ
“Yâ Rabb! Ben hangi bir mü’mine onu üzecek ve gönlüne ağır gelecek bir söz söylemişsem kıyamet gününde o sözü onun için sana kurbiyyet eyle; bunu, onun için arınma ve mükâfat (vesilesi) kıl.”” [21]
[1] İbn Hanbel, II, 199.
[2] Buhârî, Edeb, 38.
[3] Tirmizî, Birr, 65
[4] Tirmizî, Birr, 48; HM3839 İbn Hanbel, I, 405
[5] Buhârî, Edeb, 44
[6] Ebû Dâvûd, Libâs, 25.
[7] Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 151.
[8] Müslim, Birr, 68.
[9] Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 153
[10] Müslim, Îmân, 146
[11] Buhârî, "Fazâilü’s-sahâbe", 5; Müslim, "Fazâilü’s-sahâbe", 221
[12] Buhârî, Hudûd, 4
[13] Buhârî, Cenâiz, 97.
[14] Tirmizî, Birr, 51.
[15] En’âm, 6/108
[16] Buhârî, Edeb, 101.
[17] Muvatta’, Kelâm, 1.
[18] Ebû Dâvûd, Edeb, 105-106.
[19] Tirmizî, Fiten, 65.
[20] Müslim, Birr, 60; Ahmed b. Hanbel, II, 303, IV, 372
[21] Müslim, Birr, 88.