Soru

Kudret ve Zaman

1. Vücud-u ilmi ve vücud-u harici tabirlerini ilk olarak üstad mı kullanıyor; yoksa daha önceki alimler de bu kavramları zikr etmiş mi?

2. Müstakbele daha kudret taalluk etmemiştir diyebilir miyiz?

3. Miraçda Peygamber efendimize cennetin ve cehennemin hadiseleri vücud-u ilmi şeklinde mi; yoksa kudretin taalluk etmiş olduğu vücud-u harici ile mi gösterildi?

4. Allah, zamandan münezzeh olduğu için kudret herşeye, maziye, mustakbele, hazır zamana taalluk etmiştir. Yani Allah kıyameti koparmıştır, cennete cehenneme kudreti taalluk etmiştir diyebilir miyiz? 

Tarih: 19.09.2012 16:27:54
Okunma: 6309

Cevap

1. Bu tabirleri önceki alimler de kullanmışlardır.

Varlık temelde ikiye ayrılır. Vücud-u ilmî ve vücud-u haricî.

Vücud-u harici, Allah'ın kudretiyle yaratılmış her çeşit varlığı içine alan bir isimdir.

Vücud-u ilmî ise Allah'ın ilminde ve bilgi olarak var olan ama nesnel bir varlığı olmayan ilmî varlıklardır.

Mesela, binanın projesi vücud-u ilmiye; binanın kendisi ise vücud-u hariciye temsil olarak verilebilir.

Haricî diye isimlendirilmesinin sebebi ise, yalnız ilimde değil, ilmin haricinde (dışında) de var olan manasınadır. Çünkü her şeyin aslı ilm-i ezelide ilmi varlık olarak vardır. Vakti geldiğinde ilmin haricinde de yaratılır ve buna vücud-u harici denir.

Üstad Bediüzzaman Lem'alar Mecmuasında, vücud-u ilmîden vücud-u hariciye çıkışı şöyle anlatır:

"Meselâ nasılki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus bir ecza sürülse; o koca kitab, birden herbir göze vücudunu gösterip kendini okutturur. Aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelî'nin ilm-i muhitinde, herşeyin suret-i mahsusası bir mikdar-ı muayyen ile taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak emr-i Kün Feyekûn ile, o hadsiz kudretiyle ve nafiz iradesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gayet kolay ve sühuletle kudretin bir cilvesi olan kuvvetini o mahiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücud-u haricî verir; göze gösterir, nukuş-u hikmetini okutturur." (11. Reca)

2. Müstakbele kudret taalluk etmemiştir denilebilir. Çünki geçmiş hal ve geleceğe taalluk eden ilimdir. Vücud-u haricisi olmayan şeye kudret taalluk etmez.

 Sadeddin-i Taftazani Hazretleri Şerhu’l Akaid’de şöyle der:

“Sem ve basarın (Allah’ın işitme ve görme sıfatının) ezeli olmasından işitilen ve görülen şeylerin de ezeli olması gerekmez. Nitekim ilim ve kudret sıfatlarının ezeli oluşundan, bilinen ve yaratılan şeylerin de ezeli olmaları lazım gelmez. Bunlar ezeli sıfatlardır. Fakat hadise ve vakıalara olan taallukları (alakası) hâdistir (sonradan olmadır.).”

3. Peygamberimize miracta cennet ve cehennemin gösterilmesi, hal-i hazırdaki cennet ve cehennemi görmekle beraber, gelecektekilerin gösterilmesi ise büyük ihtimalle alem-i misalle olmuştur. Levh-i mahfuzda Allah nasıl kayıt yapmışsa bu kaydın mahiyetini bilemiyoruz. Bu kayıt misali levhalarla gösterilmiş olabilir.

4. Zamana bağlı olan bizler zamandan münezzehiyeti kavrayamaz. Allah Zamandan münezzehtir. Yani zamana tabi değildir. Fakat mahlukat zamana tabidir. Bu yüzden geleceğe de kudret taalluk etmiş diyemeyiz.

Lütfen Aşağıdaki linke de bakınız.

/soru-cevap/kudretin-zamana-taalluku


Yorum Yap

Yorumlar