Hikâye, masal ve roman türlerinde kullanılan periler, devler, ejderhalar, simurg/anka gibi hayalî varlıklar, tarih boyunca farklı kültürlerde yer almış semboller olsa da, bunların edebî bir unsur olarak kullanılması ile inanç unsuru olarak benimsetilmeye çalışılması birbirinden farklıdır. Bu konuda âlimlerin genel yaklaşımı şöyledir:
Hayale dayanan roman; fayda verip İslâm'a ve güzel ahlâka hizmet ederse câizdir. Neslin âkidesini ve ahlâkını bozup gerçekleri değiştirirse haramdır. Mesela: Makâmât-ı Harir'de al-Hâris bin Hiimmân es-Sürücî’den rivayet edilen hikâyelerin esası yoktur. Buna rağmen faydalı olduğu için tecviz edilmiştir.1
Bu ölçüye göre, bu tür karakterlerin menşei başka inançlara dayanmış olabilir; fakat siz hikâyenizde bunları gerçek-dini bir varlık olarak onaylamıyorsanız, onlara kutsiyet yüklemiyor, onlara itikadî bir anlam atfetmiyorsanız, sadece edebî unsur olarak, özellikle de düşman, engel, sembolik bir zorluk olarak kullanıp İslam'a ve güzel ahlaka hizmet etmeyi amaçlıyorsanız caizdir. Nitekim Müslüman toplumlarda asırlardır masal, destan, meddah hikâyeleri ve halk anlatılarında bu tür varlıklar yer almıştır. Bunların kullanılmasından dolayı kimsenin itikadı bozulmaz; çünkü bunlar gerçek-dinî varlık değil, masal unsurlarıdır.
Rakam (3, 7, 9, 40) meselesinde ise bu rakamların eski kültürlerde sembolik anlamları olsa da, masal geleneğine edebî motif olarak geçmiştir. Kullanıldığında eski inançları ihya etmek anlamına gelmez. Kullanıldığında itikadî bir sorun doğurmaz.
Hikâyede kurban kelimesi ve zulmeden devlerin insan istemesi ise eski anlatılarda geçen kurban kelimesi, çoğu zaman dini terminolojiyle değil, sunulan şey / fedakârlık / esir gibi anlamında kullanılır. Siz hikâyenizde bu unsuru zulüm olarak gösterecekseniz, kurban kelimesi yanlış anlam uyandırıyorsa o zaman daha nötr bir kelime kullanabilirsiniz. Tutsak, esir, fidye, adak vb.
Halil Günenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, Yasin Yayınevi, 2012 c. 2, 203

