Soru

Kısas Hakkında

 Bakara 178. Ayetinde ...hür olana hür, köleye küle, kadına kadın (kısas edilir, öldürülür)! İzah eder misiniz?

Tarih: 18.04.2021 03:38:26
Okunma: 1022

Cevap

Bu ayet tefsirlerde çokça geniş yer tutmuştur. Şu bilinmelidir ki Kur’an ayetleri sadece tek bir ayet üzerinden izah edilemez. Kur’an başka ayetleri ile de kendi kendini tefsir etmektedir. O yüzden sadece tek bir ayete bakarak hüküm ve anlayış ortaya koymak yanlış olur.

Kısaca:  Cahiliye döneminde birisi öldürüldüğünde karşı taraf öldüren taraftan bazen bir cana iki can hatta bir topluluk veya hüre karşı iki köle, bir kadına iki erkek veya tam tersi gibi adil olmayan isteklerde bulunuyorlardı. Kur’an ise bu uygulamayı kaldırarak kim kimi öldürmüş ise sizde onu öldürün emrini vermektedir. Yani haddi aşıp bir köle karşılığında iki hür veya bir hür karşılığında dört köle istemeyin manası bulunmaktadır. İslam dini suçu şahsileştirmiş ve başkalarının bunun dışında olduğunu vurgulamıştır. Eğer bu görüş kişiyi tatmin etmiyorsa o zaman başka ayetlere bakarak işi çözmek gerekir.

“Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.” (İsra 17/33)

“Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.” (Maide 5/45)

 

UZUN VE GENİŞ İZAH: Bu ayetin sebeb-i nüzulü, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamber olarak gönderilmesinden önce mevcud olan hükümleri silmektir. Bu böyledir, çünkü yahudiler sadece öldürmeyi, hristiyanlar da sadece diyet alıp affetmeyi bu kısas hususunda gerekli görüyorlardı. Araplar ise bazan kısâsen öldürmeyi, bazan da diyeti gerekli görürlerdi. Fakat bunlar, her iki hüküm hususunda da açıkça haddi aşıyorlardı. Öldürme hususunda haddi aşıyorlardı. Çünkü birinin kabilesi diğerinden daha şerefli olan iki kişi arasında öldürme meydana geldiğinde, şerefli olanlar, "Bizden köle olana karşı, onlardan hür olan birisini; kadınımıza karşı onların erkeğini, erkeğimize karşı da onların İki erkeğini öldürürüz" diyorlardı ve kendilerinden yaralananlara karşılık, karşı tarafa fazlası ile yara açarak kısas yapıyorlardı. Onlar çoğu kez, bu kadarla da kalmıyordu. Rivayet edildiğine göre birisi, eşraftan sayılan birisini öldürdüğü zaman, katilin akrabaları maktulün babasının yanında toplanıyor ve "Ne istersin?" diyorlardı. O da, "üç şeyden birini...?" diyordu. Onlar da "üç şey nedir?" diye soruyorlardı. O, "Ya çocuğumu diriltirsiniz veya göğün yıldızlarıyla evimi doldurursunuz, veyahut da bana, öldürmem için bütün kavminizi verirsiniz. Sonra ben bir diyet kabul edeceğimi sanmıyorum" derdi.

Diyet hususundaki haddi aşmalarına gelince, onlar çoğu kez şerefli olanın diyetini, şerefli sayılmayan kimsenin diyetinin birkaç katı sayıyorlardı. Allahü teâlâHazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i peygamber olarak gönderince, adalete riayeti vâcib kılmış, kısas hususunda kulları arasında eşitliği sağlamış ve bu ayeti indirmiştir. (F.RAZİ 4.C./SH.280)

“Bir insan öldürmenin asıl gereği kısastır. "el-katlâ" kelimesi çoğul ve başında lâm-ı tarif bulunduğundan, kasden ve haksız yere öldürülenlerin hür, köle, erkek, dişi, müslüman ve müslümanların himayesinde bulunan diğer din mensuplarının hepsini kapsamaktadır. Her birinin katili kim olursa olsun, karşılığında kısas yapılır.

Özellikle hür hüre, köle köleye, dişi dişiye, yani bir hür bir hürü, bir köle bir köleyi, bir dişi bir dişiyi öldürdüğü zaman, öldürülen hür karşılığında o katil hür, öldürülen köle karşılığında o katil köle, öldürülen dişi karşılığında o katil dişi, kısaca her öldürülen kimsenin karşılığında kendi katili aynı şekilde öldürülür. Bu öldürme yeterli bir kısas olur. Cahiliye devri âdeti gibi şeref ve kıymet davasıyla katilden başkasının öldürülmesine kalkışılmaz.

Bu kayıtlar, âyetin nüzul sebebi olan olayda olduğu gibi, katilden başkasının öldürülmesinden kaçınılması içindir. Dişinin erkek, erkeğin dişi karşılığında kısas yoluyla öldürüleceği imamlar arasında üzerinde ittifak edilmiş bir husustur. Bunu teyid ve açıklamak üzere Mâide sûresindeki kısas âyetinde "Cana can " (Mâide, 5/45) buyurulmuş ve bununla kısasta aranan benzerlik ve eşitliğin nefis ve can benzerliği olduğu gösterilmiştir. Yaşama hakkı herkes için eşittir. Kısas bu eşitliğe dayanmaktadır.”(Elmalı Hamdi Yazır Tefsiri/Bakara 178)

Arap kabileleri arasında kin ve düşmanlık vardı. Bu sebeple onlardan bir kadın öldürüldüğünde, onun mukabilinde: "Öldürenin kabilesinden bir erkek öldüreceğiz.", bir köle öldürüldüğünde ise "öldürenin kabilesinden hür bir kimseyi öldüreceğiz." derlerdi. Bunu, güçlü olanlar zayıflara karşı yaparlardı. İşte bü sakat anlayışın uygulanamayacağını bildiren bu âyet nazil oldu ve ancak katilin öldürülebileceğini, bunun dışında, cinayetle ilgisi olmayan kişilere dokunulamayacağını hükme bağladı. Sonra Allahü teâlâ, insanların tam olarak eşit olduklarını Maide sûresi 45. ayetde beyan eden şu âyeti indirdi: "Biz Tevratta onlara şu hükümleri farz kılmıştık. Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vaz geçerse bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir” (Taberi tefsiri Bakara/178)

“Bazı ulema hür köle karşılığında, müslüman zımmî karşılığında öldürülür demişlerdir. Buna yüce Allah'ın:

"Ey îman edenler, öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazıldı" âyetini delil gösterirler. Bu âyette ifade genel olarak kullanılmıştır. Ayrıca:

"Biz onda üzerlerine cana can... diye yazdık" (el-Maide, 5/45) âyetini da delil göstererek şöyle derler: Zımmî ile müslüman kimse kısas hususunda yeterli olan kanın hürmeti (saygınlığı) hususunda birbirlerine eşittirler. Bu ise ebediyyen sabit olan kanın hürmetidir. Zımmînin kanını dökmek ebediyyen haramdır. Müslüman da böyledir. Her ikisi de Dar-ı İslâm'a mensup kimselerdir. Bunu tahkîk etmek için şu da delil gösterilir: Zımmînin malını çalan bir müslümanın eli kesilir. İşte bu zımmînin malının müslümanın malına eşit olduğunun delilidir. Bu, aynı zamanda zımmînin kanının müslümanın kanına eşit olduğuna da delildir. Çünkü mal, ancak ona sahip olan malikin hürmeti dolayısıyla muhterem olur (ona haksızca el uzatılması haram olur). Ebû Hanîfe ve arkadaşları ile es-Sevrî ve İbn Ebi Leyla hür bir kimsenin ittifakla köle karşılığında öldürüleceğini kabul ettikleri gibi, kölenin de hür karşılığında öldürüleceğini kabul etmişlerdir.”(Kurtubi, Bakara 178)

“Hazret-i Peygamber'in şu hadisini delil gösterir: "Müslümanların kanları birbirlerine denktir." (Ebû Dâvûd Cihad 147, Diyat 11; Nesâî, Kasâme 10; İbn Mâce, Diyât 31) Burada Hazret-i Peygamber hür ile köle arasında herhangi bir ayırım gözetmemektedir”

“İbn Cerîr ile İbn Merdûye, Ebû Mâlik'ten bildiriyor: Ensar'dan iki kabile kavgalıydı. Kabilenin birinin diğeri üzerinde kan hakkı vardı. Diğerinden daha fazla güçlü de olan bu kabile bedeli isterken olması gerekenden daha fazla isteyince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) aralarını bulmak üzere geldi. Bunun üzerine: “Ey Mü’minler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı: Hür ile hür insan, köle ile köle ve kadın ile kadın..." âyeti nazil oldu.

İbn Abbâs der ki: “Bu âyetin hükmünü: «...Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir...» âyeti neshetti.

İbn Cerîr, Katâde'den bildiriyor: Bizden önceki ümmetlerde öldürmelerde diyet meselesi yoktu. Öldürme halinde de katil ya öldürülürdü veya maktulün velileri tarafından affedilirdi. Bu âyet de sayıca herkesten daha kalabalık olan bir kabile hakkında nazil oldu. Zira bu kabileden bir köle öldürüldüğü zaman:

“Bu köle karşılığında karşı kabileden hür birinin kanını isteriz!" derlerdi. Bu kabileden bir kadın öldürüldüğü zaman yine:

“Bu kadın karşılığında karşı kabileden bir erkeğin kanını isteriz!" derlerdi. Bunun üzerine:

“Ey Mü’minler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı: Hür ile hür insan, köle ile köle ve kadın ile kadın..âyeti nazil oldu.

“Cahiliye insanları isyankar ve şeytanın izinden giden insanlardı. Onun için kabileler arası kavgalarda daha güçlü ve sayıca daha fazla olan kabileden bir köle diğer bir kabilenin kölesi tarafından öldürüldüğü zaman, kendilerini diğerlerinden daha üstün ve daha asil ğördükleri için:

“Bu kölemize karşılık (kısas olarak) karşı taraftan hür birini öldüreceğiz!" derlerdi. Yine kendilerinden bir kadın öldürüldüğü zaman:

“Bizden öldürülen bu kadına karşılık (kısas olarak) karşı taraftan bir erkeği öldüreceğiz!" derlerdi. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Âyetle de kısas olarak köleye karşılık kölenin, hür kişiye karşılık hür kişinin, kadına karşılık da kadının öldürülebileceği bildirildi ve onları hadlerini aşmamaları uyarısı yapıldı. Ancak daha sonra bu konuda:

“Onda üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir..." âyeti nazil oldu.” (Ed-durrul Mensur, Bakara 178)

 

 

 


Yorum Yap

Yorumlar