Kimlere şefaat hakkı verilmiştir?
Burada ilkönce şefaate delil olacak ayetleri zikredelim:
1. O gün, Rahmanın katında söz ve izin alandan başkası şefaat edemeyecektir. Meryem: 87
2. O gün Rahmanın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Taha: 109
3. Allah’ın huzurunda O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Sebe: 23
4. “İzni olmadan O’nun huzurunda kim şefaat edebilir?”. Bakara: 255
5. O’nun izni olmadan hiç bir kimse şefaat edemez. Yunus: 3
6. O’ndan başka taptıkları ilahlar (kimseye) şefaat edemezler; ancak (Allah’ı) bilerek şahitlik edenler müstesna. Zuhruf: 86 (Burada istisna edilenler İsa ve Üzeyr as ile meleklerdir.)
7. Göklerde nice melekler vardır ki, Allah, dilediği ve razı olduğu kimse için (şefaate) izin vermedikçe, onların şefaatleri hiçbir fayda vermez. Necm: 26
8. Onlar (melekler) O’nun razı olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler ve O’nun heybetinden korkarlar. Enbiya 28
Buraya kadar sıraladığımız ayetlerde, “şefaat olmayacak” denilmiyor. Ancak “Allah’ın izin verdiği, razı olduğu kimseler şefaat edecek” deniliyor.
Peygamberimiz ve şefaat:
Nisa suresinin 64. ayetinde şöyle buyrulur:
“Eğer onlar (günah işleyerek) nefislerine zulmettikleri zaman sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, Allah'ı, tevvab ve rahîm (tevbeleri çok kabul edici ve merhamet sahibi) bulurlardı.
Muhammed suresinin 19. ayetinde de şöyle buyrulur: “(Ey Muhammed!) Hem kendi günahın için, hem de mümin erkek ve mümin kadınlar için Allah’dan mağfiret dile.”
Peygamberimize “mağfiret dile” diyerek yapılan emir, onun duasının kabul edileceğine işarettir. Çünkü Allah hem “mağfiret dile” deyip, hem de kabul etmezlik yapmaz. Bu mağfiret isteği dünyada veya ahirette olsa fark etmez. Bunu “yalnızca dünyadaki duadır” demek de delilsiz bir iddiadır ve yanlıştır.
Peygamberlerin mahşerde şefaatlerinden kasıt, onların ümmetlerinin affı için aracı olmaları, dua etmeleridir. Zaten şefaat kelimesinin dua ve aracı olmak manalarına geldiğini yukarda zikretmiştik. “Peygamberler, mahşer yerinde dua edemezler” demek delilsiz bir iddiadır. Üstelik ayet ve hadislere de muhalif olduğundan tehlikelidir. Maide suresinin sonunda İsa as’ın mahşerde şöyle diyeceği zikredilir “Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onlara mağfiret edersen, şüphe yok ki azîz ve hakîm olan ancak sensin.” (Maide: 118). Bu ifadeler bir duadır. İsa as dua ediyorsa alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed as’ın da, ondan daha geniş ve şümullü, ümmetinin affı için dua etmesi ve bu duanın kabulü de inkâr edilmemelidir. Zaten “Umulur ki Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a (övülecek bir makama) ulaştırır.” (Isra: 79) ayetini alimler şefaat olarak tefsir etmişlerdir. İmam Suyuti “Ed-Dürrül Mensur” adlı tefsirinde “Makam-ı Mahmud”un şefaat-ı uzma olduğuna dair yirmi hadisi şerif zikretmiştir. (c.5.s.324)
Şefaat hakkındaki hadisler:
Peygamberimizin kıyamet günü şefaat edeceğine dair hadisleri, Buhari, Müslim, başta olmak üzere, pek çok hadis alimi rivayet etmiştir. İslam aleminde en geniş hadis koleksiyonu olarak kabul edilen, Kenzül Ummal’in 14. cildinin (390- 415) ve (628 – 640) sayfaları arası, şefaate dair hadislerle doludur. Ve hadislerin toplamı (86) adeddir. Bu 86 hadisin toplamı, kalbinde iman ve insaf olan herkese bir kanaat verecek mahiyettedir.
Kettani mütevatir hadisleri topladığı “Nazmül Mütenasir Fil Ehadisil Mütevatir” adlı kitabında, peygamberimiz asv’ın “Her peygamberin Allah katında makbul bir duası vardır. Her peygamber duasını dünyada yaptı. Ben ise duamı kıyamette ümmetime şefaat için sakladım” hadisinin “Ebu Hureyre, Enes, Cabir, Abdullah b. Amr, Ubade b. Samit, Ebu Said El-Hudri, Abdurrahman b. Ebi Ukayl” tarafından sahih olarak rivayet edildiğini ve bu hadisin mütevatir olduğunu söyler. Ayrıca mahşer yerinin dehşetinde, insanların peygamberlere müracaatı ve sonunda peygamberimize gelip şefaat dileğinde bulunmalarıyla ilgili meşhur hadis 12 sahabeden nakledilmiş, mütevatir bir hadistir. Bu mevzuda tafsilat için Kettani’nin mezkur kitabına müracaat edilebilir.
Kur’an’ı tefsir ederken Kur’ân’ı Kur’ân’la, daha sonra hadisle, daha sonra sahabe sözüyle tefsir etmek, bütün alimlerin kabul ettiği bir usuldür. Kur’ân ayetlerini, sahih hadislere müracaat etmeden veya onlara muhalefet ederek tefsir etmek dalalettir.
Hülasa; buraya kadar zikrettiğimiz ayetler ve hadisler Allahın razı olduğu ve izin verdiği peygamberler ve şehidler gibi kimselerin mahşer yerinde şefaat edeceklerini apaçık bir şekilde ortaya koyuyor.