Soru

Risale-i Nur'da Çokça Geçen "Kanun ve Namus" Kavramlarının Tanımı ve Birbirinden Farkı

Katre Risalesi'nde geçen şu cümleyi izah eder misiniz? "Kanun emirdendir, namus iradedendir." 

Bu arada kanun ve namus kavramlarının tanımlamalarını ve birbirinden farklarını izah eder misiniz?

Tarih: 18.12.2024 11:28:49

Cevap

Risâle-i Nur Külliyatında, kanun ve namus kelimelerinin geçtiği yerlere baktığımızda, bu iki kelimenin çoğunlukla aynı manada kullanıldığını görüyoruz. Fakat aralarında küçük bir nüans farkının olduğu söylenebilir. Namus kelimesi, Arapça “sır saklamak, gizli söz söylemek” manalarına gelen “nems” masdarından türemiştir. Dolayısıyla kanuna göre namusta biraz daha hususi bir mana var diyebiliriz.

Herkesin gördüğü ve bildiği veya bilebileceği ilişkilerdeki düsturlara kanun, herkesin kolaylıkla göremediği ve göremeyeceği ancak ehil olanların vakıf olabileceği mahrem, ince, sırlı düsturlara namus denir. 

Namus kelimesinin Osmanlı Türkçesinde nasıl kullanıldığına, Kamus-u Okyanus isimli lügatten birkaç misal verecek olursak;

* Bir kimsenin veya meselenin mahreminden, gizli olan iç yüzünden haberdar olma hali, namustur.

* Cebrail Aleyhisselam’a Namus-u Ekber (en büyük namus) denir. Çünkü diğer meleklerin bilemedikleri vahiy sırlarına ve gayba ait bir kısım bilgilere vakıf olmuştur.

* Çok maharetli bir ustaya veya hekime de namus denir. Çünkü herkes onun gördüğü, bildiği ayrıntıları göremez ve bilemez.

* Avcı kulübesine ve avcının kurduğu tuzağa namus denir. Çünkü av, o gizli kulübeyi veya tuzağı göremez. 

* Gıybet eden kişiye namus denir. Çünkü hiç kimse onun kime ne laf taşıdığını bilemez.

* Bir kişinin hilesini gizlemek için kullandığı nesneye veya sanata namus denir. Çünkü onun o hilesini ve sanatını sadece o işi bilen kişiler anlayabilir, başkaları anlayamaz. 

* Arslan yatağına namus denir. Çünkü herkes oraya giremez.

Bu misallerden de anlaşılacağı gibi, namus kelimesinde gizli, sırlı, hususi olma anlamları vardır.

Emir ve irade kavramlarına gelecek olursak;

Âlem-i emir, sadece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu, yaratılışa ait kanunlar âlemidir. Tasavvufta, sebebe bağlı olmaksızın Hak tarafından vücut bulan âlemdir. Melekût âlemi bu âlemdendir. Halk âlemi ile arasındaki fark emir âleminin bir anda var olmasıdır. Bediüzzaman Hazretlerine göre âlem-i emir, ruhun ve tabiat kanunlarının geldiği âlemdir.

İrade ise, ilim ve kudretten farklı olan ve takdir edilenlerin bir kısmını bir kısmına tercih eden ezelî ve Allah’ın (cc) zatıyla kâim bir sıfat anlamına gelmektedir. Bu sıfatta ön plana çıkan hususiyet, bir şeyi bir şeye tercih etme durumudur.

Bu iki kavramı da birbiriyle kıyasladığımızda, emirde umumilik, iradede ise hususilik göze çarpmaktadır.

Bediüzzaman Hazretlerinin, “Evet, kanun emirdendir, nâmus irâdedendir.”[1] cümlesine, bu bilgiler ışığında baktığımızda şunu söyleyebiliriz ki, kanunlar umumi olduğu için, umumi olan emir âleminde gelir. Namuslar ise hususi olduğu için, iradenin hususi olarak taallukuyla ortaya çıkar.


[1] Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 54


Yorum Yap

Yorumlar