Burada üç soru bulunmaktadır;
a) Pay (hisse) senedi, anonim şirketlerin mali varlıkları üzerinde mülkiyet hakkını temsil eden kıymetli evraktır. Bu senede sahip olan kimse, pay oranına göre şirketin kâr ve zararına ortak olur. Pay senedi almanın dini hükmü, bu senedin temsil ettiği şirketin faaliyet alanı ve finansal gelirleri ile bağlantılıdır. Buna göre faaliyet alanı ve finansal gelirleri İslam’a göre meşru/helal olan şirketlerin pay senetleri alınıp satılabilir. Ancak faaliyet alanı faiz, kumar, içki, domuz ürünleri gibi dinen yasaklanan işlemlerden oluşan ve/veya finansal işlemlerden kaynaklı faiz gibi gayrimeşru kazançları olan şirketlerin pay senetlerini alıp satmak caiz değildir! Söz konusu senetlerin dinen meşruluğunun araştırılıp ona göre hareket edilmesi, bu senetleri alıp satmak isteyen kişilerin sorumluluğundadır.
Ayrıca borsada hile, dolandırıcılık vb. her türlü manipülatif davranış ve işlemden uzak durmak gerekir. Söz konusu bu hükümler, katılım endeksine uygun olsun veya olmasın bütün hisse senetleri için geçerlidir.
Soruda; "Özellikle katılım endeksindeki hisselerin arındırma yapılarak alım satımı,..." diye sorulduğu için şu hususu belirtelim:
Din İşleri Yüksek Kurulunun, faiz vb. meşru olmayan gelirleri olan şirketlerin bu türlü faaliyetlerinin, toplam sermayesinin belli oranının altında olması halinde bu tür şirketlerden hisse almanın sakınca teşkil etmeyeceğine dair bir kanaati bulunmadığını belirtmek isteriz. Bu nedenle faiz v.b. dinen helal olmayan yollardan gelir elde ettiği bilinen bir şirkete bilerek ortak olmak kesinlikle caiz değildir.
b) Yatırım fonlarının, portföye dâhil edilecek menkul kıymetlere göre borçlanma araçları fonu, hisse senedi fonu, yabancı menkul kıymetler fonu, altın fonu, diğer kıymetli madenler fonu, endeks fon vb. birçok alt türü bulunmaktadır.
Ayrıca faizsiz finans esaslarına göre işletildiği ifade edilen katılım fonları bulunmaktadır. Bunlar, katılma hesaplarındaki ortaklık payları, kira sertifikaları, altın ve diğer kıymetli madenlerden oluşan portföyleri kapsamaktadır. Yatırım fonlarının dinî açıdan en önemli ve hassas noktası, bu fonların İslâmî ilke ve prensiplere uygun yatırım araçlarında değerlendirilip değerlendirilmediğidir. Buna göre yatırım fonunun içeriği, vadeli hesaplardaki faiz getirisi, repo, ters repo, finansman bonosu; devlet tahvili, hazine bonosu gibi faize dayalı kıymetli evrak; takasbank para piyasasındaki faizli işlemler; forex ve VİOP gibi işlemler ile faaliyet alanı ve finansal gelirleri dinen yasaklanan işlemlerden oluşan şirketlerin pay (hisse) senetlerinden oluşuyorsa bu tür yatırım fonlarına ortak olmak, bunların kıymetli evraklarını alıp satmak, getirisinden faydalanmak caiz değildir.
Yatırım amaçlı katılım fonlarına gelince;
1. Katılma hesaplarındaki paraların, kâr ve zararın oransal paylaşımını esas alan sermaye ortaklığı (müşâreke), emek-sermaye esasına dayalı kâr ortaklığı (mudârebe), bir malın peşin satın alınıp taksitle satılarak fatura edilmesi esasına dayalı alım-satım (murâbaha) sözleşmesi ya da menkul veya gayrimenkul malların kira sözleşmesi çerçevesinde kiralanmasını, kira süresi bitiminde de önceden belirlenen fiyat karşılığında satışını esas alan finansal kiralama (leasing) yöntemi ile nemalandırılmasında dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak bu tür yatırım fonları faiz gibi yöntemlerle işletiliyorsa hangi ad altında ve kim tarafından yapılırsa yapılsın caiz olmaz.
2. Kira sertifikası, “her türlü varlık ve hakkın finansmanını sağlamak amacıyla varlık kiralama şirketi tarafından ihraç edilen ve sahiplerinin bu varlık veya haktan elde edilen gelirlerden payları oranında hak sahibi olmalarını sağlayan menkul kıymet” olarak tanımlanır. (Kira Sertifikaları Tebliği, 2013, md. 3/h) Türkiye’deki yasal düzenlemeler kapsamında varlık kiralama şirketleri (VKŞ); sahipliğe, yönetim sözleşmesine, alım-satıma, ortaklığa, eser sözleşmesine dayalı olarak veya bu sayılanların birlikte kullanılması esasına dayalı sertifika çıkarabilme hakkına sahiptir. Günümüzde yaygın olarak uygulanan sertifika türü genel olarak sahipliğe dayalı icara sukuku şeklinde, bir gayrimenkulün satımı ve geri kiralanması üzerinden gerçekleştirilmektedir. Şöyle ki; kaynak kuruluş sahip olduğu varlığı VKŞ’ye satar. VKŞ, kaynak kuruluştan devraldığı varlığa dayalı olarak kira sertifikası ihraç eder. Tasarruf sahiplerinin kira sertifikalarına yatırdığı toplam bedel bu şirket tarafından kaynak kuruluşa aktarılır. Böylece kaynak kuruluş piyasadan sermaye sağlamış olur. İkinci aşamada VKŞ kaynak kuruluştan satın aldığı varlığı tekrar aynı kuruluşa kiralar ve vadesinde toplanan kiralar yatırımcılara dağıtılır.
Fıkıh literatüründe, bir malı müşteriden bizzat kiralamak ve bedeli iade edildiğinde tekrar geri almak üzere yapılan satışlar (bey’ bi’l-istiğlal) hakkında farklı yaklaşımlar ileri sürülmüş olmakla birlikte, sözleşmeye konu taşınmazların satış ve tesliminin tamamlanması sonrasında müşteriden kiralanması halinde söz konusu muamelenin caiz olacağı bazı alimler tarafından kabul görmüştür. (Haskefi, Dürrü’l-Muhtar, s. 449; Çatalcalı Ali Efendi, Fetava-yı Ali Efendi, I, 300-301; Ali Haydar Efendi, Düreru’l-Hükkam, I, 781) Buna göre, yukarıda işleyişi anlatılan sahipliğe dayalı kira sertifikası uygulaması, bu konuda müspet kanaatte olan âlimlerin görüşleri doğrultusunda caizdir.
3. Altın, gümüş, platin, paladyum gibi kıymetli madenlerin alım satımına dayalı yatırım fonlarının caiz olabilmesi için işletilen hesabın faizsiz olması, söz konusu kıymetli madenlerin ilgili kuruluşun stoğunda bulunması, altın, gümüş, döviz gibi parasal emtianın tamamının anında tarafların hesabına geçmesi, yatırım yapılan tüm kıymetli madenlerin yatırımcı tarafından istenmesi halinde fiziken teslim edilebilir olması gerekir. Bu şartların gerçekleşmediği fonlar ise caiz olmaz.
c) Sorunun sonunda "...ayrıca katılım fonları, hususen de katılım bes fonları caiz midir?" diye sorulduğu için şunu da belirtelim:
Bireysel emeklilik sistemi (BES); aylık ödemelerle belli bir zamana kadar bir kurum veya kuruluşa yatırılan paranın, daha sonra meydana gelen artışla birlikte, toplu veya aylık maaş olarak geri alınması şeklinde oluşturulmuş bir uygulamadır. Bireysel emeklilik sisteminde dinî açıdan dikkat edilmesi gereken husus birikimlerin nerede ve nasıl değerlendirildiğidir. Zira bu sistemden elde edilecek kazancın helal olması gerekir. Kazancın helal olması, bunun kaynağının ve yönteminin dinen meşru olmasına bağlıdır. Dolayısıyla bu fonda toplanan birikimler değerlendirilirken İslâm’ın haram saydığı alan ve işlemlerden uzak durulması gerekir. Çalışanların, birikimlerinin kendi inanç ve değerlerine göre işletilmesini beklemeleri doğal haklarıdır. Bu bağlamda dinî duyarlılığa sahip çalışanlar, birikimlerinin meşru/helal alanda değerlendirilmesini talep etmelidirler. İsteğe bağlı olsun veya olmasın bireysel emeklilik sistemine dâhil olanlara devletin yapmış olduğu katkı alınabilir. Şu hâlde bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemi, birikimlerin dinen helal olan alanlarda değerlendirilmesi durumunda caiz aksi hâlde caiz değildir.
Ayrıca bireysel emeklilik sisteminin topladığı parayı hangi alanlarda değerlendirdiği hususunda gerekli araştırmayı yapmak, kişinin kendi sorumluluğundadır.
(Din İşleri Yüksek Kurulu 25.11.2025)

