Soru

İslâm'da Kan Vermenin / Kan Almanın Hükmü

Dinimize göre kan vermenin veya kan almanın hükmü nedir? İslâm âlimleri bu konuda ne demektedirler? 

Tarih: 28.10.2024 10:38:05

Cevap

Kan bağışının hükmü caizdir. Çünkü kan bağışının insanlara faydası vardır. İnsanlar kan verdiğinde alınan kan, ihtiyacı olan bir kimseye aktarılıyor. Bazen çok büyük ihtiyaçlar olabiliyor. Savaşlar ve doğal afetler düşünüldüğünde durum daha iyi anlaşılıyor. İnsanlara fayda verdiği düşünüldüğünde kan vermek sevaptır diyen âlimler de mevcuttur. Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (sav) "Her kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse; Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Her kim de bir Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir."[1] Buyurmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde doku nakli konusunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müctehid ve fakihler de kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için bu bağışın hükmüne temas etmemişlerdir. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış genel hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu genel kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek (tahriç yoluyla) çıkarılmıştır. Doku nakli konusundaki hükmün tayininde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.

Bilindiği üzere, insan mükerrem/şerefli bir varlıktır. Yaratıklar içinde Allah onu mümtaz/seçkin kılmıştır. Bu itibarla, normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın saygınlık ve kerametine aykırı olduğu için caiz görülmemiştir.[2]

Ancak zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.[3] Nitekim İslâm âlimleri, karnında canlı hâlde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasını, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başka kemiklerin naklini caiz görmüşlerdir.[4]

Aynı şekilde açlık ve susuzluk gibi hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir.

Günümüzde kan, doku nakli tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O hâlde, bazı şartlara uyulmak kaydıyla, hayatı veya hayati bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında kan, doku nakli yolu ile de tedavinin caiz olması gerekir. “Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” âyeti de buna ışık tutmaktadır.[5]

Kur’ân-ı Kerîm’de kanın haram olduğunun ifade edildiği, mubah maddelerle tedavi imkânının bulunduğu ve kan nakli yoluyla bulaşıcı hastalıkların yayılma ihtimalinin söz konusu olduğu belirtilerek, kan naklinin câiz olmadığı görüşünü savunan bir görüş de bulunmakla birlikte din âlimlerinin genel eğilimi, insan hayatını kurtarmanın en önemli zaruretler arasında yer aldığı ve zaruret halinde dinî-hukukî yasakların kalkması dikkate alındığında, kan nakli suretiyle yapılacak tedavinin kanın haram olduğunu ifade eden âyetlerde zikredilen yasağın kapsamına girmediği yönündedir. Zira kanın haram olduğunu belirten âyette hem yiyecek olarak haramlığı söz konusu edilmiş hem de zaruret halinde yasağın kalkacağı bildirilmiştir.[6] 

Kan naklinde göz önünde bulundurulması gereken en önemli husus, kan verecek kişinin sağlıklı olması ve kanın bozulmasını önleyecek tedbirlerin alınmasıdır. Tıp bilimi açısından herhangi bir sakınca bulunmadığı sürece kan verecek kişinin cinsiyeti, inancı ya da erişkin olup olmamasının önemi yoktur. Diğer taraftan kan nakliyle herhangi bir mahremiyet ilişkisi doğmaz, süt emmede olduğu şekilde akrabalık ya da kardeşlik gibi bir yakınlık meydana gelmez. Kan nakli yapılacak kişinin inanç ve amel yönünden durumu da kan verecek olan kişiyi doğrudan ilgilendirmediği gibi ona herhangi bir sorumluluk da yüklemez.[7]

[1] Müslim, Birr, 58; Tirmizî, Hudûd, 3

[2] Buhârî, Libâs, 83-87 [5935-5947]; Müslim, Libâs, 115-116 [2122]; Kâsânî, Bedâʾi, 5/125; Buhûtî, Keşşâfu’l-Kınâ‘, 1/57; İbn Nüceym, el-Bahr, 1/105-106, 113; 6/87-88

[3] Mecelle, md. 22

[4] Kâsânî, Bedâʾi, 5/130; Mâverdî, el-Hâvî, 2/255; Nevevî, el-Mecmû‘, 3/138; 5/302; el-Fetâva’l-Hindiyye, 5/360

[5] el-Mâide, 5/32 / Din İşleri Yüksek Kurulu, 12.07.2017

[6] En‘âm, 6/145

[7] M. Kâmil Yaşaroğlu, TDV İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı yay, Istanbul 2021, cild 24, 288-289 syf.


Yorum Yap

Yorumlar