Bir Müslüman, küfrü ve günahı asla sevemez, hoş göremez. Çünkü Allah katında küfür, en büyük zulümdür. Fakat bu, her kâfire bireysel düşmanlık beslemek anlamına gelmez. Dinimiz, bize savaş açmayan gayrimüslimlere karşı adaletli, insaflı ve merhametli davranmamızı emreder. Yani; küfre sevgi yoktur, insana şefkat vardır.
“Hoşgörü” tabiri, çoğu zaman yanlış bir manada kullanılır. Eğer bu, “küfrü hoş görmek, bâtılı meşru saymak” manasına gelirse İslam’a tamamen aykırıdır. Ama insana şefkat göstermek, düşmanlığı eritmek, kalbî kırgınlıkları yumuşatmak niyetiyle olursa, bu İslam’ın ruhuna uygundur. Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
(Habîbim, yâ Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel nasîhatle da‘vet et ve onlarla en güzel bir şekilde mücâdele et! Şübhe yok ki yolundan sapanları en iyi bilen ancak Rabbindir; hidâyete erenleri de en iyi bilen O’dur.1
Onlarla görüşmek, hak ile bâtılı eşitlemek değildir. Yani “senin yolun da hak, benim yolum da hak” demek Kur’an’a aykırıdır. Böyle bir anlayış, İslam’ın izzetini zedeleyen yanlış bir yaklaşımdır. Doğru konuşma ise İslam’ın izzetini muhafaza ederek yapılır. Bunun gayesi; ön yargıları kırmak, düşmanlıkları azaltmak ve hakikati muhataba tanıtmaktır. Öyleyse onlarla görüşmede esas olan; hikmetle hareket etmek, hakikati güzellikle sunmak ve İslam’ın izzetini koruyarak muhataba yaklaşmaktır.
İlave malumat için lütfen bakınız;
https://www.risale.online/soru-cevap/kafire-karsi-sevgi
Nahl, 16/125

