Soru

Kâfire Kâfir Denmeli mi? Denmezse Mesul Olur muyuz?

Ben bu lafı duyduktan sonra çoğu kişinin dini inancını araştırmaya başladım. Çünkü eğer bu kişi Müslüman değilse ve ben buna Müslüman gözüyle bakmış olursam veya kâfir dememişsem kafire kafir dememiş olurum ve kendim kafir olurum mantığına düştüm. Bu durum aşılamaz hale geldi, küfre düşerim diye korkuyorum ve bir yandan da bir kimse bir Müslümana kâfir derse kendisi kâfir olur hadisi aklıma geliyor. Kafam karıştı, bu yapmış olduğum doğru mudur?

Tarih: 11.04.2025 01:05:32
Okunma: 154

Cevap

Değerli Kardeşimiz:

 

Öncelikli olarak dinimiz kolaylık dinidir.[1] Eğer üzerimizde sizin anladığınız anlamda bir yükümlülüğümüz bulunmuş olsaydı yeryüzünde bulunan her bir şahsın tek tek araştırılması ve neticesinde de kâfir olanlarının tesbit edilerek onların kâfir olduklarının bizler tarafından ikrâr edilmesi hepimiz için bir borç olurdu. Kâidemize göre “teklîf-i mâ lâ-yutâk muhâldir.” Yani Allah Teâlâ kulunu kaldıramayacağı bir yükle yükümlü tutmaz. Böylesi bir durum da hiçbir âyet ve hadîste yer almadığı gibi akıl sahibi kimsenin kabul edemeyeceği ölçüde bir hezeyândan gayrısı da değildir. Hem de böylesi bir anlayışla hareket edersek; bizler hüsn-i zanla memur kılınmış iken paranoyakça bir vaziyetin içerisine girerek kendimizi, insanlara karşı dâimâ su-i zanla yaklaşmak mecburiyetinde bırakırız. Bu ise dâimî bir su-i zannı ve yine dâimî bir tecessüs hâlini netice verir. Hâlbuki Allah Teâlâ, Hucurât sûresi 12. âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Zannın çoğundan sakının! Şübhesiz ki zannın bazısı günahtır…” Devamında ise “وَلَا تَجَسَّسُوا” yani “Tecessüs etmeyiniz!” buyurmaktadır.

Dolayısıyla öncelikle içerisinde bulunulan bu hâlin tamamen bir vesvese hâli olduğunun kabul edilmesi gerekir. Ardından kurtulmanın yegane çaresi ise bu meseleyi zihnimizden bütünüyle çıkaracak derecede önemsememekten geçmektedir. Vesveseden tam bir kurtuluşun reçetesini elde etmek isterseniz size 21. Söz’ün 2. Makamı olan “vesvese bahsini” okumayı tavsiye ederiz.  

Peki bizler bu ifâdeden ne anlamalıyız? Bu ifâdeden anlamamız gereken; normal şartlar altında alenen kişiyi dinden çıkaracak bir durumun, örneğin Peygamber Efendimizin (sav.) peygamberliğini inkâr etmek gibi alenî şekilde küfür olan bu durumun bir kimsede mevcut olduğunu bir şekilde bildiğimiz hâlde -hiçbirimiz araştırmakla da yükümlü değiliz!- bu kimsenin küfrünü ikrâr etmez isek, dinin esâsâtından olan nübüvet kurumunun aslında iman için gerekli olmadığını kabul etmiş oluruz ki bu ise küfürdür. Dolayısıyla meselenin aslının, sizin vehmettiğiniz hâli ile yakından uzaktan alakası bulunmamaktadır.

Netice itibariyle yazımızı, bu tarzdaki vesvese hallerinden mahfûz kalmak için Mü’minûn Suresi 97-98. Âyetlerde geçen şu duâyı sıklıkla yapmanızı tavsiye ederek bitiriyoruz:

 

 

وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ

Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.”

 

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ

“Rabbim! (Onların) yanımda bulunmalarından dahi sana sığınırım.”


[1] Buhari, İman, 29; Nesâi, İman, 28.


Yorum Yap

Yorumlar