"Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe kalp ve ruhumuza mütemadiyen yaralar açıyor.” Cümlesinde geçen "kafamıza giren her bir şüphe" ifadesini açıklar mısınız?
Şüphe, tam olarak inanmama, imandaki zaaf hali, bir hususla ilgili gerçek veya doğrunun ne olduğuna kesin biçimde karar verememe durumu, bu kararsızlıktan doğan ve tam bir hüküm vermeyi engelleyen tereddüt, kuşku ve şek anlamına gelmektedir. Zıddı, yakîndir. Yakîn, bir şeyi şüphesiz olarak tam ve doğru şekilde bilme anlamına gelir.[1]
Bu tanımlamalara göre iman esaslarına veya Kurân’ın hükümlerine dair bir şüphe kalbe gelirse, elbette imana zarar verir. Kalbimize manevi bir yara açar. Mesela inançsız ama ünvan sahibi bir şahıs, ahiretin olmadığına dair bir hüküm verip kendince bunu delillendirmeye çalışırken bunu duyan bir Müslüman eğer ki “Acaba bu adamın dedikleri doğru olabilir mi?” tarzında bir şüpheye düşse, o şüphe manevi yılan gibi kişinin imanına zarar verir. Kuvvetli iman sahibinde bu tarz şüpheler ve tereddütler ise asla olmaz.
Yine nefis ve şeytan tarafından vesvese olarak mukaddesat hakkında asılsız bir kuruntu kalbe atıldığında, kişi o vesveseye itibar edip “Acaba doğru mudur?” tarzında vesveseyi doğrular tarzda tereddüt ve şüpheye düşmek, insana manen zarar verir. Zira imana zarar gelmiş oldu. Bu duruma düşülünce hemen tövbe edilmeli, imanı kuvvetlendiren çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bu tür şüphelerden uzak kalmak ve kurtulmak için, mutlaka düzenli olarak ilim halkalarına dahil olunmalı, imanî çalışmalara öncelik verilmelidir.
[1] Kubbealtı lügâtı