Evet şu bir hakikattir ki, cüz-i ihtiyari dediğimiz irademizi bize Allah vermiştir. Ancak bu özgür iradenin dairesi içerisinde bir serbestiyet hakkı tanımıştır. Yani biz neyi seçersek Allah onu yaratıyor. Şöyle ki:
İnsanın cüz’i ihtiyârîsi çendân zaîftir fakat Cenâb-ı Hak, o zaîf cüz’î iradeyi, irade-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdî yapmıştır. Yani manen der: “Ey abdim! İhtiyârınla (iradenle) hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise, mes’ûliyet sana âittir!” Teşbîhte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bıraksan, “Nereye istersen seni oraya götüreceğim” desen, o çocuk yüksek bir dağı istese, sen de götürsen, çocuk üşüse veyahut düşse, elbette “Sen istedin” diyerek itâb edeceksin. Ve onun yüzüne bir tokat vuracaksın![1]
İnsan, iradesini hayra sarf eder ve hayrın meydana gelmesine vesile olursa (yüz kişinin çalıştığı bir ticaret gemisinin dümencisi gibi) irade-i cüz’iyesiyle bu hayrın meydana gelmesindeki hissesi ancak yüzde birdir diyebiliriz. Bu hayrın ortaya çıkmasında dümencinin hissesi çok az olduğu için gururlanmaya hakkı yoktur. Diğer bütün iyilikleri, güzellikleri buna kıyas edebiliriz. Eğer insan iradesini şerre sarf eder ve şerrin meydana gelmesine sebep olursa (adeta görevini yapmayıp gemiyi batıran dümenci gibi) bütün sorumluluk ona ait olur.
İnsan hayatında bazı olaylar insan iradesinin dışındadır. Mesela, ne zaman ve nerede doğacağımız, hangi anne ve babanın çocuğu olacağımız, erkek veya kız olacağımız, zekâ seviyemiz, duygularımız gibi konular bizim irademizi bütünüyle aşar. Bu konularda hükmeden yalnızca Allah’ın iradesidir. İnsan iradesinin bu konularda hiçbir fonksiyonu yoktur. Bu konularda zaten insan sorumlu da değildir.[2]
Hâsılı, insan iradesini kullandıktan sonra fiilini Allah yaratır. Bütün iyilikler Allah’a, kötülükler ise nefse nispet edilir. Her hayır gibi şer olan fiiller de Allah tarafından yaratılıyor ise de, bu yaratma insanın isteğine (iradesine) bağlı olduğu için mesuliyet de insana aittir. Bu yönüyle şer olan bir şeyi yaratmak şer değil; şerri kesb etmek yani onu istemek ve işlemek şerdir. Bu yüzden bütün mesuliyet nefse, bizzat insanın kendisine ait olur.
[1] Bediüzzaman Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2019, Tılsımlar, s. 86.
[2] İdris Tüzün, Delilleriyle İman Esasları, Süeda yayınları, s. 146.