İsti'dad ve kabiliyet arasındaki farklar nelerdir? Her insanda muhakkak istidad varsa neden bazı insanlar kabiliyetsiz oluyor? Bu onların imtihanı mı yoksa böyle olmak onların suçu mu? Bir de her insanın kabiliyetleri bir mi? Mesela ezber istidadını ele alırsak herkesin ezber kabiliyeti bir mi? Bir ise neden bazıları kolay yapıp bazıları zorlanıyor?
İstidad, insan ruhunda hazır olarak yaratılan bir şeyleri yapabilmeye yönelik kuvvelerin adıdır. Başlangıçta bunlar çekirdekler gibidir. Mesela yeni dünyaya gelmiş bir insanın ruhunda konuşma istidadı vardır. Vakti gelince o çekirdek açılır ve insan konuşmaya başlar. İstidadın bu açılmış haline kabiliyet de denilmektedir.
Fakat gelişmemiş bir istidad için kabiliyet denilmez. Mesela konuşma istidadı ile yaratılan bir çocuk, işitme problemi olduğu için konuşması gelişemezse onda konuşma kabiliyeti var denilmez. Çünkü konuşamıyor. Ama konuşma potansiyeli var manasında, "konuşma istidadı var" denilir.
Üstad Bediüzzaman'ın 29. Söz'de şöyle bir tesbiti var: "Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş (yerleştirilmiş) gayr-ı mahdud istidadat (sınırsız istidadlar) ve o istidadatta (istidadlarda) mündemiç (konulmuş) olan gayr-ı mahsur (sınırsız) kabiliyetler..."
Bu tesbite göre, istidadların bir çekirdek gibi inkişaf edip geliştikten sonra, birden fazla kabiliyeti gösterebildiği anlaşılıyor. Yani bir elma çekirdeği geliştiğinde, ondan ağacın dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleri şeklinde farklı varlıkların ortaya çıkması gibi...
Sualinizde geçen "her insanda muhakkak istidad varsa cümlesi" de tam isabetli değil. Çünkü herkesin istidadı bir değildir. Daha doğumdan sonra ilk günlerde bu farkaedilebilmektedir. Bu farklılığı Üstad 24. Söz 2. Dal'da şöyle anlatır:
İnsan çendan (gerçi) bütün esmaya (İlâhî isimlere) mazhar ve bütün kemalâta (olgun sıfatlara) müstaiddir (istidadlıdır). Lâkin iktidarı cüz'î (az), ihtiyarı cüz'î, istidadı muhtelif (farklı farklı), arzuları mütefavit (çeşit çeşit) olduğu halde binler perdeler, berzahlar içinde hakikatı taharri eder (arar). Onun için hakikatın keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor. Bazılar berzahtan geçemiyorlar. Kabiliyetler başka başka oluyor. Bazıların kabiliyeti, bazı erkân-ı imaniyenin inkişafına menşe' (kaynak) olamıyor. Hem esmanın cilvelerinin renkleri mazhara göre tenevvü ediyor, ayrı ayrı oluyor. Bazı mazhar olan zât, bir ismin tam cilvesine medar olamıyor. Hem külliyet ve cüz'iyet ve zılliyet ve asliyet itibariyle cilve-i esma, başka başka suret alıyor. Bazı istidad, cüz'iyetten geçemiyor ve gölgeden çıkamıyor. Ve istidada göre bazan bir isim galib oluyor, yalnız kendi hükmünü icra ediyor. O istidadda onun hükmü hükümran oluyor.
Kimi insanlar az kabiliyetle, kimisi çok kabiliyetle imtihan olurlar. Bunun suçla bir alakası yok. Servet de aynı şekildedir. Fakirler suçlu olduğu için değil, Allah malı dilediğine verip dilediğinden aldığı içindir.
Kimsenin ezber kabiliyeti aynı değildir. Bunu iddia etmek için de bir sebeb yoktur. Yani kısacası 24. Söz'den yaptığımız iktibastan da anlaşıldığı gibi insanlar farklı istidadlarda dünyaya gelirler. Allah'ın Hakîm ismi de hiç bir yarattığı şeyin aynını yaratılmasına müsaade etmez.