İstidad, insan ruhunda hazır olarak yaratılan bir şeyleri yapabilme potansiyelidir. İnsanlardaki bu istidadları başlangıçta çekirdeklere benzetebiliriz. Mesela yeni dünyaya gelmiş bir insanın ruhunda konuşma istidadı vardır. Vakti gelince çekirdeğe benzeyen bu istidad açılır ve insan konuşmaya başlar. İstidadın bu açılmış hâline ise kabiliyet denilmektedir. Fakat gelişmemiş bir istidad için kabiliyet denilmez. Mesela konuşma istidadı ile yaratılan bir çocuk, işitme problemi olduğu için konuşması gelişemezse onda konuşma kabiliyeti var denilmez. Çünkü konuşamıyor. Ama konuşma potansiyeli var anlamında “konuşma istidadı var” denilir. Bediüzzaman Hazretleri’nin bu konudaki görüşü şöyledir:
Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-ı mahdut istidadat ve o istidadatta mündemiç olan gayr-ı mahsur kabiliyetler ve o kabiliyetlerden neş’et eden hadsiz meyiller ve o hadsiz meyillerden hasıl olan nihayetsiz emeller ve o nihayetsiz emellerden tevellüd eden gayr-ı mütenâhi efkâr ve tasavvurât-ı insaniye, şu âlem-i şehadetin arkasında bulunan saadet-i ebediyeye elini uzatmış, ona gözünü dikmiş, o tarafa müteveccih olmuş olduğunu ehl-i tahkik görüyor1
Yukarıdaki paragrafa göre, istidadların bir çekirdek gibi inkişaf edip geliştikten sonra birden fazla kabiliyeti gösterebildiği anlaşılıyor. Yani bir elma çekirdeği geliştiğinde, ondan ağacın dalları, yaprakları, çiçekleri ve meyveleri şeklinde farklı varlıkların ortaya çıkması gibi, insanlar da ruhlarındaki istidadlardan hangisine yönelir ve uzmanlaşırsa o alanda kabiliyetleri daha fazla gelişir.
Sualinizde geçen “Her insanda istidad varsa, neden bazı insanlar kabiliyetsiz oluyor?” cümlesiyle ilgili şöyle söyleyebiliriz: Herkesin istidadı bir değildir. Doğumdan sonraki ilk günlerde bile bu fark edilebilmektedir. Bu hususla ilgili Bediüzzaman Hazretleri’nin görüşü şu şekildedir:
İnsan çendan bütün esmaya mazhar ve bütün kemalâta müstaiddir. Lâkin iktidarı cüz'î ihtiyarı cüz'î, istidadı muhtelif , arzuları mütefavit olduğu halde binler perdeler, berzahlar içinde hakikatı taharri eder . Onun için hakikatın keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor. Bazılar berzahtan geçemiyorlar. Kabiliyetler başka başka oluyor. 2
Bu paragrafa göre insanda Allah’ın isimlerinin yansımaları görülür. İnsanlar birçok yetenekle dünyaya gelirler. Fakat istekleri farklı oldukları için farklı alanlara yönelirler. Yöneldikleri alanlarda öğrenmeleri ve yapmaları gereken işler vardır. Bu işler neticesinde kabiliyetleri gelişir, insanlar farklı işlerde uzmanlaşırlar. Günümüzde farklı meslek gruplarının ortaya çıkması buna dayandırılabilir. Bazı insanlar işlerinde daha derin bir bilgiye sahipken bazıları daha yüzeysel bilgi sahibidir. Kabiliyetleri aynı oranda gelişmemiştir. Bir diğer husus da Allah’ın Hakîm isminin tecellisidir; O, hiçbir yarattığı şeyin aynısını yaratılmasına müsaade etmez. Kimi insanlar az kabiliyetle, kimi insanlar ise daha çok kabiliyetle imtihan olurlar. Sorunuzda sorduğunuz üzere bu durumun suçla bir alakası yoktur. Örnek olarak zenginliği düşünebiliriz: Fakirler suçlu oldukları için değil, Allah malı dilediğine verip dilediğinden aldığı için fakirdirler.
Herkeste ezber istidadı vardır; fakat ezber kabiliyeti aynı değildir. Bu noktada ezber istidadını geliştiren kişiler diğerlerine göre daha fazla ve daha hızlı ezber yapabilirler. Ezber kabiliyetleri daha çok gelişmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.199
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.126

