Feridüddin Attarın eserinde şu rivayet geçmekte; Râbiatu’l-Adeviyye, bir defasında Süfyan es-Sevrî de yanında olduğu halde sabaha kadar namaz kılmışlar, Süfyan, bunu bize nasip eden Allah’a şükredelim deyince o: “Öyleyse bugün oruç tutalım” demiş. Onların bu hali haremlik selamlık anlayışıyla çelişmiyor mu?
Süfyan der:
Birgün Rabia katına vardım. Gördüm ki mihraba girmiş namazla meşgul. Ben de bir bucakta namazla meşgul oldum. Çün sabah oldu. Ben:
"Ya Rabia ! gel beri şükredelim ki, Hak Teala bize bu tevfiki verdi", sabaha değin namaz kıldık. Rabia:
"Bugün oruç tutalım, şükrümüz o olsun" dedi. (Ebû Hâmidî Muhammed b. İbrahim Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, trc. Süleyman Uludağ, s. 124)
Kitapta ifade bu şekilde geçiyor. Aynı mekanda sabaha kadar namaz kıldıkları tam bilinmiyor. Süfyan-ı Sevri Hazretleri başka bir mekanda namazını kılmış da sabah gelip bu şekilde konuşmuş olabilirler. Veya aynı mescidin farklı odalarında sabaha kadar namaz kılmış olma ihtimallari vardır.
Bu tarz bilgileri okuyunca veya işitince şöyle düşünmemiz gerekir: Bizler azıcık ilmimizle haremlik-selamlığın nasıl olması gerektiğini biliyoruz da ibadet, takva ve güzel ahlaklarıyla güneş gibi parlayan Râbiatu’l-Adeviyye ve Süfyan es-Sevrî (ra) gibi büyük zatların haremlik-selamlığa dikkat etmemeleri mümkün müdür?
Burada asıl nazara verilmek istenen o zatların nasıl şükür ehli olduklarıdır. O hadiseden çıkarılacak en önemli ders budur. Bizler namazı bile dosdoğru kılamazken, sabaha kadar namaz kılıp, bunun da çok büyük bir ihsan olduğunu idrak ettikten sonra kendilerine bunu ihsan eden (sabaha kadar namaz kılmayı) Rablerine karşı şükür olarak ertesi günü oruçla geçirmek nasıl bir makamdır anlamakta zorlanıyoruz. Aslolan bu zatların bu güzel özelliklerini hatırlamaktır.