Allah (C.C.)

02.05.2009

57406

İnanmak İstemeyene Allah'ı Nasıl İspatlarız?

Allah'ın varlığını nasıl anlatırız. Deliller gösterir misiniz?

07.05.2009 tarihinde cevaplandı.

Cevap

Her Şey Allah’ı Gösteriyor
İnsanın bu dünyaya gönderilmesindeki en önemli maksat; kendisini ve tüm evreni yaratan Rabbini tanıması, bilmesi ve O’na iman edip ibadet etmesidir. İnsan için Allah’ı tanımak ve O’na iman etmek, yaratılışın en önemli gayesidir. Yüce Rabbimiz, biz kulları için kendisini bildirecek ve tanıttıracak o kadar çok delil yaratmıştır ki saymakla bitmez.
Evet, şu büyük ve muhteşem evrene dikkatli bir şekilde bakarsak, her bir varlığın Allah’ın bir sanat eseri ve O’nun güzel isimlerinin bir aynası olduğunu görürüz. Yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şey bize Rabbimizden haber verir. Her bir varlık; kusursuz, harika, sanatlı yaratılışı ve mükemmel işleyişiyle bize Yüce Allah’ı tanıtıp bildirir. Konunun daha iyi anlaşılması için bir örnek verelim:
Güzel bir sanat eseri gördüğümüz zaman merak ettiğimiz ilk şey o eseri kimin yaptığıdır. Çünkü her eser; fâilini, sanatkârını gösterir. Onu meydana getiren ustanın özelliklerini ve maharetini bildirir.
Mesela, Topkapı Sarayı gibi muhteşem, harika bir sanat eserini gördüğümüzde o sarayın mimarını merak ederiz. Çünkü böyle harika bir sarayın kendi kendine meydana gelmesi imkânsızdır. Garip rastlantılar sonucunda tesadüfen olması da mümkün değildir. Akılsız, elsiz, gözsüz ve cansız olan tabiat kanunlarıyla meydana gelmesi ise hiç mümkün değildir.
Evet, bir saray varsa onu yapan biri de mutlaka olmalıdır. Çünkü bir fiil fâilsiz, bir eser ustasız, güzel bir resim ressamsız ve bir nakış da nakşeden birisi olmaksızın kesinlikle meydana gelemez.
Bu saray bir plan dahilinde yapıldığına göre demek ki plan yapmayı, proje çizmeyi bilen birisi bu eseri yapmıştır. Ayrıca bu saray son derece sanatlıdır. Öyleyse bu eseri yapan kişi, sanatın inceliklerinden anlayan birisi olmalıdır. Hem bu saray, insanlar için yapılmıştır. Bu durumda sarayın mimarı, insanların ihtiyaçlarını ve zevklerini bilen birisi olmalıdır.
Bu muhteşem sarayın mimarını ve ustasını görmesek bile harika plânı, muhteşem büyüklüğü, mükemmel güzelliği ve göz kamaştıran süslemeleriyle onun sanatkârını ve mimarını görür ve tanırız.
İçinde yaşadığımız şu büyük Dünyamız da muhteşem bir saray gibi tasarlanıp yaratılmıştır. Hem örnekte anlattığımız saraydan milyonlarca kat daha mükemmel ve daha güzeldir. Şöyle ki: Bu dünya sarayının tavanı, bizlere tebessüm eden katrilyonlarca yıldızla donatılmış muhteşem gökyüzüdür. Tabanı ise doğudan batıya uzanan ve her gün tazelenen çeşit çeşit ağaçlarla, rengârenk çiçeklerle, lezzetli meyvelerle donatılmış ve sayısız canlılarla şenlendirilmiş yeryüzüdür. Güneş, bu sarayı aydınlatan bir lamba ve ısıtan bir sobadır. Bahar mevsimi, sonsuz nimetleri ve çeşit çeşit lezzetleriyle insanların önüne serilmiş bir rızık sofrasıdır. Yağmur yüklü bulutlar, adeta tüm canlıların su ihtiyacını karşılamak üzere yollanan bir rahmet süngeridir. Rahmet hazinesi olan dağlar ise birer su deposudur. Aynı zamanda yelkenli gemilerde dengeyi sağlayan direkler hükmündedir. Rüzgârlar ise bulutları taşır, bir klima gibi canlıları serinletir, havayı toz ve kirlerden temizler. Bitkilerin tohumlanmasını sağlar.

Rabbimiz Bize Kendini Tanıttırır
Atomlardan galaksilere varıncaya kadar canlı-cansız bütün varlıklar; her şeyi bir şey gibi kolayca yaratan, sonsuz ilim, irade, kudret ve rahmet sahibi Allah tarafından var edilmektedir. Dünyayı, ayı, güneşi, yüz milyarlarca galaksiyi ve her galaksi içindeki milyarlarca yıldızı uzayda kolaylıkla yaratan, onları direksiz, düşürmeden ve birbirine çarptırmadan belli yörüngelerde döndüren, binlerce senedir her an yakıtlarını hazırlayan ve o koca varlıkların gürültülerini bize duyurmadan kusursuz bir şekilde idare eden zât; ancak ve ancak sonsuz güç ve kuvvet sahibi olan Yüce Allah’tır.
Hem atılmış pamuk gibi cansız, akılsız; canlıları tanımayan, bilmeyen ve bizi görüp acıyacak duygulara sahip olmayan bulutları insanların, hayvanların ve bitkilerin imdadına gönderen zât; ancak ve ancak sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olan Yüce Allah’tır. Hem yeryüzüne dikkatle baktığımızda, zemin yüzünün milyonlarca çeşit çiçeklerle, harika sebzelerle, lezzetli meyvelerle süslenmiş olduğunu görüyoruz. Binlerce senedir farklı farklı renk, lezzet ve kokularıyla kendilerine mahsus ambalajlarda, mevsimine uygun bir şekilde biz muhtaç varlıklara bol bol gönderen zât, hiç şüphesiz ki Yüce Allah’tır.
Kudreti sonsuz olan Allah’tan başka kim bu harika işleri yapabilir? Rahmeti sonsuz olan Allah’tan başka kim bu kadar hoşa gidecek çiçekleri ve meyveleri bolca ihsan edebilir? İlmi ve iradesi sonsuz olan Allah’tan başka kim bu mükemmel varlıkları meydana getirebilir?
Rabbimiz bu hakikati Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade eder: “Şüphesiz ki göklerde ve yerde, mü’minler için elbette deliller vardır.”1  demek biz insanlara düşen vazife, Rabbimizi anlatan bu kadar sayısız delilleri ibretle düşünmek, O’nun ne kadar yüce ve benzersiz sıfatlara sahip olduğunu anlamak ve O’na iman edip gerçek bir kul olmaktır.

Evrende Tesadüfe Yer Yoktur
Kâinat denilen şu koca evrende tesadüfe asla yer yoktur. Küçük-büyük, canlı-cansız tüm varlıkların kusursuz mükemmel halleri, tesadüf ihtimalini iptal etmektedir. Hangi varlığa baksak ve incelesek, akılları hayrete düşüren bir sanat ve mükemmellikle karşılaşmaktayız. Atomlarda, hücrelerde, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda, yıldızlarda ve galaksilerde kısacası tüm evrende kusursuz bir düzene, harika bir uyuma ve mükemmel bir idareye şahit olmaktayız.
Nasıl ki bir okul müdürsüz, bir köy muhtarsız, bir il valisiz, bir ülke başkansız olsa her şey birbirine girer ve karışık olur. Hem bir memlekette iki başkan, bir ilde iki vali, bir okulda iki müdür olsa yine o memlekette düzensizlik baş gösterir. Demek şu evrendeki kusursuz düzen ve idare; sonsuz ilim, irade, kudret sahibi olan ve her şeye kolaylıkla hükmeden bir düzen koyucuya yani Allah’a işaret etmektedir.
Evet, bitkilerin, hayvanların, insanların ve bütün evrenin yaratılması ve idaresi, tek olan Allah’a verilse, o vakit tüm varlıkların yaratılması ve idare edilmesi bir tek varlığın yaratılması ve idare edilmesi gibi kolay olur. Eğer bu işler Allah’a verilmeyip tesadüfe, sebeplere ve şuursuz kanunlara verilse bir meyvenin bile meydana gelmesi imkânsız olur.
Meselâ büyük bir orduyu idare etme görevi bir komutana verilse, o ordunun idaresi bir askerin idaresi gibi kolay olur. Fakat bir askerin idaresi yüz komutana verilmiş olsa, o zaman askerin idaresi çok zor ve meşakkatli olur.
İşte evrendeki şu muhteşem varlıkların yaratılış ve idareleri sonsuz güç ve kudret sahibi Cenab-ı Hakk’a verildiğinde, o vakit koskoca evrenin yaratılması bir atomun yaratılması gibi kolay olur. Cennetin yaratılması bir bahar gibi ve baharın yaratılması da bir çiçek gibi kolaylaşır. Aynı şekilde bütün varlıkların yaratılması ve idaresi bir tek varlığın yaratılması ve idaresi gibi kolay olur. Evrendeki varlıkların meydana gelişleri ve idareleri tek bir yaratıcıya yani Allah’a verilmezse, o zaman bir çiçeğin var olması bahar mevsimi kadar, bir atomun oluşması ise evrenin oluşması kadar zor ve güç olur. Hatta mümkün olmaz.
Madem sayısız bitkiler, hayvanlar, insanlar ve yıldızlar tekrar tekrar yaratılıyor. Hem en ufak bir eksiklik ve kusur da gözükmüyor. Demek bu evrenin yaratıcısı olan Allah birdir, tekdir ve sonsuz ilim, irade ve kudret sahibidir. Elbette O, az ile çoğu, küçük ile büyüğü aynı anda aynı kolaylıkla kusursuz bir şekilde yaratır. Bu hususta Rabbimiz Allah şöyle buyurmaktadır:

“O ki, yedi göğü tabaka tabaka (birbiriyle âhenkli) olarak yarattı. Rahmân olan Allah'ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözünü çevir de bir bak, hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir ve yine bak; o göz, aradığı kusûru bulamadan zelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir!” 2 

Eğer evrenin yaratılmasında ve idaresinde atom kadar küçük bir şerike yani ortağa ve başka ilâhlara yer olsaydı şu evrendeki intizam ve düzen bozulacaktı. Her şey karmakarışık bir hal alacaktı. Bu hakikat âyette şöyle ifade edilmektedir:

“Eğer o ikisinde (yerde ve gökte) Allah’dan başka ilâhlar bulunsaydı, elbette o ikisi (ve onlarda görünen şu intizam) fesâda uğrardı (bozulup giderdi).”3 

Sonuç olarak hepimiz biliriz ki bir iğne ustasız, bir köy muhtarsız olmaz. Bir okul müdürsüz, bir şehir valisiz yönetilemez. En küçük bir köyde, bir okulda bile bir düzen, bir intizam varsa bu düzen ve intizam bir idarecinin varlığına delildir. Aynen öyle de şu koca evren de bir ustası olmadan kendiliğinden meydana gelemez. Bir idarecisi ve hâkimi olmadan düzenini devam ettiremez. Demek ki bu evreni yoktan var eden büyük bir usta, düzen ve dengesini bozulmaktan koruyan bir idareci vardır ve olmalıdır. O da Rabbimiz olan yüce Allah’tır.
Yüce Allah, sinek kanadından gökyüzünün kandilleri olan yıldızlara kadar her yere ve her varlığa öyle bir düzen ve intizam koymuştur ki akıl onun karşısında hayretinden ve hayranlığından “sübhânallah, mâşallah ve bârekallah” diyerek secdeye kapanacaktır. Ve bu muhteşem evrenin kusursuz yaratıcısı olan, sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi Allah’ı bulup O’na iman edecek, sayısız nimetlerine karşı ibadetle, şükürle ve dua ile karşılık verecektir.

(Bu parça Hayrat Neşriyat tarafından basılan Abdulkadir Ertaş’ın “Peygamberliğin İspatı” kitabından alınmıştır.)

  1. Casiye, 45/3.

  2. Mülk, 67/3-4.

  3. Enbiya, 21/22


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız