Soru

İnandığı Gibi Yaşayabilmek

Bende bir gevşeklik var. Neden inandığım gibi yaşayamıyorum? Kur’an ve sünnetin verdiği edeple edeplenemiyorum?

Tarih: 8.05.2009 00:00:00
Okunma: 3368

Cevap

Bu dünya imtihan dünyasıdır. Akıl ve kalbimiz inandıklarımızı ve bildiklerimizi ilham meleği vasıtasıyla yaşamamızı isterler. Nefsimiz ve hissiyatımız da şeytandan aldıkları ders ile o hakikatleri yaşamamıza engel olmaya çalışırlar. Fakat Cenab-ı Hak, bizi imtihana tabi’ tuttuğundan,  bu istekleri yerine getirme işini irademize bırakmıştır. Bize düşen, ister ağır gelsin ister gelmesin, Allah’ın yardımıyla irademizi hayır noktasında kullanmaktır.

Zaten Cenab-ı Hak bu şekilde irademizi kullanma gücünü bize vermiştir. Nefsimizin hâli ise bu gibi hayırlardan bizi vazgeçirmeye çalışmaktır. Nefis ve şeytana uymamak ve onlara karşı mücadele vermek ise manevi cihaddır. Bu mücahedede “mağlup olma” tehlikesinden dolayı tembellikten kurtulmaktan başka çaremiz yoktur. Biz “imtihanda hiç sıkıntı çekmeyelim” diye düşünüyoruz. Hâlbuki hangi imtihan var ki sıkıntısız olsun. Özellikle ebedi bir saadeti ve hayatı kazandıran bu dünya imtihanı sıkıntısız olabilir mi?

Muhterem kardeşimiz! Şüphesiz marifet ile ibadet iman kuvvetine; iman kuvveti de hayır ve hasenat noktasında irademizin güçlenmesine bir vesiledir. Hem inandığımız ve bildiğimiz hakikatleri yaşayamamız onları hafife aldığımızı göstermez. İfadenizden anlaşılıyor ki, bunları hafife alıyorum düşüncesinden rahatsız oluyorsunuz. Eğer gerçekten onları hafife alsaydınız böyle bir rahatsızlığınız olmazdı. Ancak şeytan size vesvese vermek için sizinle uğraşıyor. Bir cihette sizin de içinde bulunduğunuz duruma faydası olabilir düşüncesiyle aşağıdaki metinleri aynen alıyoruz:

“Nefs-i insaniye, muaccel (peşin) ve hazır bir dirhem lezzeti; müeccel (ertelenmiş) ve gaib bir batman lezzete tercih ettiği gibi, hazır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azabdan daha ziyade çekinir. Hem insanda hissiyat galib olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Hevesi ve vehmi hükmedip, en az ve en ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı, ileride gâyet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az hazır bir sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden ziyade çekinir. Çünki tevehhüm ve heves ve hiss, ileriyi görmüyorlar belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalb ve akıl susarlar, mağlub olurlar. Şu halde kebairi (büyük günahları) işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki hissin ve hevesin ve vehmin galebesiyle aklın ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir. Hem sâbık işaretlerde anlaşıldığı gibi; fenalık ve hevesat yolu, tahribat olduğu için gâyet kolaydır. Şeytan-ı insî ve cinnî çabuk insanları o yola sevkediyor.

Gâyet cây-ı hayret bir haldir ki: Nass-ı hadis (hadisin kesin ifadesiyle) ile âlem-i bekanın sinek kanadı kadar bir nuru, ebedî olduğu için, bir insanın müddet-i ömründe umum dünyadan aldığı lezzet ve nimete mukabil geldiği halde; bazı bîçare insanlar, bu fâni dünyanın bir sinek kanadı kadar lezzetini, o bâki âlemin, bütün bu fâni dünyasına değer lezzetlerine tercih edip, şeytanın arkasında gider. İşte bu sır içindir ki; Kur'ân-ı Hakîm, mü'minleri pek çok tekrarla ve ısrar ile, tehdid ve teşvik ile günahtan zecr edip (yasaklayıp)  hayra sevkediyor.”(Lem’lar 78)

“Ey insan! Senin elinde gâyet zaîf, fakat seyyiatta (kötülükte) ve tahribatta eli gâyet uzun ve hasenatta (iyilikte) eli gâyet kısa, cüz'-i ihtiyarî namında bir iraden var. O iradenin bir eline duayı ver ki, silsile-i hasenatın bir meyvesi olan Cennet'e eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiattan kısalsın ve o şecere-i mel'unenin bir meyvesi olan Zakkum-ı Cehennem'e yetişmesin. Demek dua ve tevekkül, meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe dahi, meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.” (Tılsımlar, 85)

Ayrıca, ders ve sohbet yapacağımız ihlâslı bir çevre ile beraber olmanın ve hayırlı kimselerle vaktimizi değerlendirmenin çok faydası olacağı da muhakkaktır.


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar