Eğer olacaklar içinde olmuş olan en hayırlısı ise tecavüz gibi olayları yaşayan insanlar için bu durumu nasıl izah edeceğiz? Böylesine çirkin bir işte hayır ve hikmet nasıl olur?
Rabbimiz şu fâni dünyayı bir imtihan meydanı olarak yaratmıştır. Hangimizin amelce daha güzel olduğu ortaya çıksın diye bizi bu dünyaya göndermiştir. Bize namazı, orucu emretmiş; içkiyi, kumarı, zinayı, her türlü tecavüzü ve zulmü yasaklamış, haram kılmıştır. Hâl böyleyken kişi hür iradesiyle ibadet ederse hayırlı bir iş yapmış olur. Fakat tecavüzde bulunsa şer işlemiş olur.
Esasen hayırlar Allah'a; şerler ise nefse nispet edilir. Çünkü Cenâb-ı Hak, “Sana isabet eden her iyilik Allah'tandır; sana isabet eden her kötülük ise nefsindendir”[1] buyurmuştur.
İnsan, iradesini hayra sarf eder ve hayrın meydana gelmesine vesile olursa cüz’i iradesiyle bu hayrın meydana gelmesindeki hissesi ancak yüzde birdir diyebiliriz. Adetâ içinde yüz kişinin çalıştığı, tahıl yüklü bir ticaret gemisinin dümencisi gibi. Bu hayrın ortaya çıkmasında dümencinin hissesi çok az olduğu için gururlanmaya hakkı yoktur. Diğer bütün iyilikleri, güzellikleri buna kıyas edebiliriz. Eğer insan iradesini şerre sarf eder ve şerrin meydana gelmesine sebep olursa bütün sorumluluk ona ait olur. Adetâ görevini yapmayıp gemiyi batıran dümenci gibi.
İnsan iradesini kullandıktan sonra fiilini Allah yaratır. Bütün iyilikler Allah’a, kötülükler ise nefse nispet edilir. Her hayır gibi şer olan fiiller de Allah tarafından yaratılıyor ise de, bu yaratma insanın isteğine (iradesine) bağlı olduğu için mesuliyet de insana aittir. Bu yönüyle şer olan bir şeyi yaratmak şer değil; şerri kesbetmek yani onu istemek ve işlemek şerdir. Bu yüzden bütün mesuliyet nefse, bizzat insanın kendisine ait olur.
Bu itikadî bakış açısından sonra sorumuzun asıl cevabına gelelim:
Nikâhsız birliktelikleri ifade eden zina fiili; içki içmek, kumar oynamak ve katl (insan öldürmek) gibi ekber-ül kebâir (büyük günahların en büyükleri) arasında sayılmıştır. Zina suçunda tarafların rızası olduğu halde meşru bir birliktelik olmayıp toplumun temelini oluşturan aile kurumuna ciddi zarar verdiğinden ve insan neslinin devamını engellediğinden zinanın çok büyük cürüm olduğu açıktır. Hâl böyleyken tecavüzün zinadan çok daha dehşetli bir günah olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü burada tecavüze uğrayan kişi için rıza söz konusu değildir. Masum olduğu halde haram bir fiile zorlanmıştır. Bu çirkin muamele hakkında herhangi bir hayırdan söz edilemez. Lakin tecavüze uğrayan kişi -aslında- zulme uğramıştır. Âdil-i mutlak olan Rabbimiz, mazlumun hakkını mutlaka zâlimden alacaktır.
Başımıza gelen bela, musibetlerle ilgili hayırdan bahsedebileceğimiz bazı konular şunlardır:
1- İnsan hasta olur. Hastalık vesilesiyle aczini, zaafını anlar, Allah'a yönelir. Bu sayede hastalığın neticesi hayır olur.
2- Hasta iken şifa bulan bir insan Allah'ın Şâfi isminin tecellisine mazhar olur. Şâfi ismine bir çeşit ayna olur. Esmâ-i İlâhiye'ye ayinedarlık cihetiyle hayırlı bir sonuç ortaya çıkmış olur.
3- Deprem, sel, yangın gibi bir musibet gelir keffaret’üz-zünub olur, günahları siler süpürür yahut manevi terakkiye vesile olur. Aynı musibet içinde zâlimler cezasını görürken masumların zayi olan malları sadaka hükmüne geçer, bu sayede fâni malları beka bulmuş olur; şayet vefat etmişse şehadet mertebesine yükselir.
4- İmtihan, terakki içindir. Hayat sıkıntılarla, musibetlerle, mücadelelerle terakki eder, safileşir, kuvvet bulur, netice verir, mükemmelleşir. Tekdüze, monoton bir hayat bereketsizdir, verimsizdir, yokluğa mahkûm olur. Demek şu imtihanın bir gereği olan musibet ve hastalıklar insanın istidat ve kabiliyetlerini kamçılayan bir idmandır, bir egzersiz ve bir şırınga hükmündedir. Adetâ gelecekteki daha büyük sıkıntılı süreçler için yapılan bir hazırlıktır. Çünkü Rabbimiz bu imtihan dünyasında herkese çıkabileceği bir kemal noktası tayin etmiştir. İnsanlar bazen o noktaya ulaşmakta zorluk çekerler. Onlara bir merdiven gerekmektedir. İşte karşılaştığımız zorluklar, sıkıntılar bizi yukarılara çıkaran birer merdiven hükmündedir.
Özetle; tecavüz zinadan çok daha çirkin bir cürümdür. Tecavüz eden zâlimdir, zulmünün cezasını görecek. Tecavüze uğrayan mazlumdur, zâlimden hakkını alacak.
Şu fâni dünyada imtihana tabiyiz. İmtihan kimi zaman hastalık, kimi zaman deprem, sel, yangın, fırtına şeklinde karşımıza çıkar. Fakat bu tür âfetlerin, bela, musibetlerin arkası hayırdır. Çünkü Rabbimiz bu tarz sıkıntıların peşine belki bizim bilmediğimiz öyle hayırlı sonuçlar takdir etmiştir ki, ancak ortaya çıktığında anlarız. Halk arasında "bunda da vardır bir hayır" denmesi bu sebeptendir.
Hem şu an yaratılmış olan varlıkların mevcut halleri en güzeldir. İmam-ı Gazali gibi muhakkikler bu hususta, "Şu an var olandan daha güzeli mümkün değildir" demişlerdir. Ancak bu anlamda "olacaklar içinde en hayırlısı olmuş" diyebiliriz. Yoksa zâlim insanların tecavüzleri, cinayetleri bu kapsama girmez.
[1] Nisâ suresi, 4/79.