Sözlükte iman, Arapça “emn (eman)” kökünden türemiş olup; güven içinde olmak, şüphesiz kabul etmek ve korkusuzluk olarak anlamlandırılır. Terim olarak iman ise İslam literatüründe genelde şöyle tarif edilir: Peygamber Efendimizin (s.a.v.)’in Cenab-ı Haktan aldığı emir ve yasakları kabul edip tasdik etmektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Cibril Hadisi’ olarak meşhur olan şu Hadis-i Şerifinde imanı çok açık bir şekilde şöyle tarif etmiştir:
“Rasulullah (sav) bir gün insanların arasına çıkmıştı. Yanına bir adam gelip Ey Allah'ın Rasulü! ? İman Nedir? diye sordu. Rasulullah (s.a.v.); 'Allah'a, meleklerine, kitabına, onunla buluşmaya, elçilerine ve ahirette dirilmeye iman etmendir' buyurdu. …
Efendimiz (s.a.v) o soru soran kişi gittikten sonra “O, Cebrail'di. İnsanlara dinlerini öğretmek için gelmişti" buyurdu."[1]
Efendimiz (s.a.v.)’in bu hadisi İslam alimlerine bir kaynak olmuş. Bu hadis-i şerifin manasına münasib olarak iman tarifleri yapılmıştır. Mesela; Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:
“iman; iltizamdır ( (hakkı) lüzumlu görmek), hakkı kabul ve tasdiktir”[2]
İmam-ı Gazali hazretleri de imanı şöyle tarif eder:
Müslüman olan bir kimseye, en önce, dil ile söylediği «Lâ İlâhe İllâllah Muhammedun Resülullah» sözünün mânâsını kalbi ile bilmesi ve inanması farzdır. Bundan hiç şüphe etmemelidir. Müslümanlığın aslı için, yâni Müslüman olmak için, inanması ve bu imanda şüphenin bulunmadığına kalbin karar vermesi kâfi dir.[3]
Yani İmam-ı Gazali Hazretleri imanı; dil ile ikrar (söyleme) ve kalb ile tasdik etmek olarak ifade etmiştir.
Îmânın; tahkîkî ve taklîdî ve icmali ve tafsili kısımları[4] vardır.
Taklid-i iman: Kişinin kendi etrafındaki kimseleri talid ederek sahib olduğu imandır. Yani imanına itimad ettiği kendi anne-babası olabilir yahut arkadaşı ya da içinde bulunduğu toplumun genel kanaatine binaen kabul ettiği iman çeşidine taklid-i iman denir.
İcmal-i İman; bir nev’i taklid-i iman gibidir. İman rükunlarını (şartlarını) genel olarak kabul edip inanıp detayları bilmemektir.
Tafsil-i iman; iman rükunlarının detayları ile bilip kabul edip tasdik etmektir.
İman-ı tahkiki; iman rükunlarının her birini isbat edebilecek şekilde kabul ve tasdik etmektir.
“ Îmân-ı Taklîdî, çabuk şübhelere mağlûb olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan îmân-ı tahkîkîde pek çok merâtib var… Böyle (iman-ı tahkiki sahibi) îmânlı zâtlara, şübühât (şübheler) orduları hücum da etse, bir halt edemez”[5]
Yani icmali ve taklidi iman sahibi şüphelerden çabuk etkilenebilir ve tereddüde düşebilir. Hâlbuki imanda şübhe olamaz ve olmamalıdır. Dolayısıyla imani zafiyetlerin olduğu zamanlarda (bu zamanımız gibi) icmali ve taklidi iman sahibleri imanlarını muhafaza edemeyebilirler. Buna binaen imani meseleleri tafsilatıyla öğrenip tahkiki iman seviyesine getirmek imanı muhafaza etmek için zaruri bir durumdur.
[1] Müslim, iman, 5
[2] Mektubat 1, Hayrat Neşriyat, s. 26
[3] Kimya-yı Saadet , Bedir Yayınları, s. 96
[4] Asa-yı Musa, Hayrat Neşriyat, s. 266
[5] Asa-yı Musa, Hayrat Neşriyat, s. 266