Soru

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri İle İmam Rabbani Hazretlerinin Benzerlikleri

İmam Rabbani ile Bediuzzaman Said Nursi'nin arasındaki benzerlikler nelerdir? Maddeler halinde ifade eder misiniz? 

Tarih: 30.12.2024 08:37:49

Cevap

İman Hakikatlerini Öncelemeleri

Her iki âlim de tevhid inancını savunmayı ve yaymayı hayatlarının en temel gayesi olarak görmüşlerdir. İmam Rabbanî her nekadar kendisi mutasavvıf da olsa; Mektubat'ında demiş ki; 

"Hakaik-i imaniyeden (iman hakikatlerinden) bir meselenin inkişafını (izahını, anlaşılmasını), binler ezvak (zevklere) ve mevâcid (kalb zevk veren haller) ve kerâmâta tercih ederim.”

Hem demiş ki: "Bütün tariklerin (İslamî yol ve kurumların) nokta-i müntehâsı (son noktası, varmak istediği nihaî hedefi), hakaik-i imaniyenin (iman hakikatlerinin) vuzuh (izah) ve inkişafıdır (açılması/açıklanmasıdır).

Hem demiş ki: "Tarîk-i Nakşîde (Nakşibend tarikatında) iki kanatla sülûk (manevi yükseliş) edilir. Yani, hakaik-i imaniyeye (iman hakikatlerine) sağlam bir surette itikad etmek (inanmak) ve ferâiz-i diniyeyi (dinin farzlarını) imtisal etmekle (uymakla) olur. Bu iki cenahta kusur varsa o yolda gidilmez."[1]

Bu metinlerden anlaşılıyor ki İmam Rabbanî’ye göre tarikatının üç ana gayesi ve yolu var. Birisi ve en birincisi ve en büyüğü; doğrudan doğruya iman hakikatlerine hizmettir ki, İmam-ı Rabbânî de (r.a.) âhir zamanında o yöntemi izlemiştir. İkincisi; İslâmiyet’in emirlerini, farzlarını yerine getirmek ve Hz. Peygamber’in sünnetine tarikat perdesi altında hizmettir. Üçüncüsü; Tasavvuf yoluyla kalbi hastalıkların izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacip, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.

Bütün bu anlatılanlardan anlaşılıyor ki İmam Rabbani’ye göre en büyük gaye ve amaç; iman hakikatlerinin anlaşılması ve farzların tatbikidir. Bunlar olmazsa diğerleri olmaz. Bu asırda da Bediüzzaman Hazretleri aynı fikirleri düşünmüş ve çağın ihtiyacına göre, - farklı bir üslüpla iman hakikatleri üzerine yoğunlaşmıştır.

İslâmiyet’i Yeniden Canlandırma Gayeleri

İmam Rabbânî Hazretleri, Hindistan’da İslâm’ın zayıfladığı bir dönemde, İslâm’ın asli kaynaklarına dönüş çağrısı yapmış, özellikle bidat ve hurafelerle mücadele etmiştir. Anlaşılır, çağın ve toplumun ihtiyacı doğrultusunda geliştirdiği bir metod geliştirerek hizmet etmiştir. Bediüzzaman Hazretleri de Osmanlı’nın son döneminde İslâmiyet’in yayılma ve neşrinde durağanlaştığı bir vakitte, insanların ihtiyacına uygun bir üslüp ve metotla iman hakikatlerini anlatmaya çalışmıştır.

Kur’ân ve Sünnet Merkezli Bir Tebliğ Faaliyeti Yapmaları

İmam Rabbânî Hazretleri,  her görüşünde Kur’ân ve sünnet’i temel almış, tasavvufi uygulamaları da bu iki ana kaynağa uygun olarak şekillendirmiştir. Bir diğer tabirle bir ayağını sünnete sabitlemiş, diğer ayağını Kur’ân’a sabitlemiş ve bütün dünyasını, tebliğini, kitaplarını bu minval üzere gerçekleştirmiştir. Bediüzzaman Hazretleri de Kur’ân’ı hayatının rehberi olarak görmüş ve eserlerini bu temele dayandırmıştır. Yazdığı eserler Kur’ân’ın bir tefsiri niteliğinde olmuştur. Sünnet en önemli pusulası olmuştur. Hatta Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’ân’ı merkeze alarak bir metod geliştirmesinde İmam Rabbanî’nin bir kerameti vardır. Buna göre Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurmaktadır;

“Kırk elli sene evvel, Eski Said, ziyade ulûm-u akliye (aklî ilimler) ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikatü'l-hakaike (hakikatlerin hakikatı) karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünkü, aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralıydı, tedavi lâzımdı. Sonra, hem kalben, hem aklen hakikate giden bazı büyük ehl-i hakikatin arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı, câzibedar bir hassası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde (şaşkınlık içinde) kaldı. İmam-ı Rabbânî de ona gaybî bir tarzda "Tevhid-i kıble et" demiş. Yani, "Yalnız bir üstadın arkasından git" O çok yaralı Eski Said'in kalbine geldi ki: "Üstad-ı hakikî (hakiki üstad) Kur'ân'dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur" diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garip bir tarzda sülûke başladılar.[2]

Bediüzzaman Hazretleri ve İmam Rabbanî Hazretlerinin birçok ortak noktası daha vardır. Yukarıda zikredilenler dışında birçok benzerlik bulunabilir. Örneğin bir diğer benzerlik, ikisinin de müceddid olmasıdır. Fakat her bir noktayı ayrı ayrı izah etmek, çalışmayı çok fazlaca genişleteceğinden bu kadarla iktifa ediyoruz.


[1] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 15

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.2


Yorum Yap

Yorumlar