Burada bir yanlış anlama söz konusu olduğu görülüyor.
Üstadımız (ra) “insan en evvel muhabbetini Allah’a verse” diyor. Üstadımız(ra) burada “sebebleri, mahlukatı görmeden, bilmeden, onlara bakmadan önce, Allah’a iman edin” demiyor. Burada iman değil muhabbet söz konusudur. Yani “nasıl iman etmek lazım” demek değil “imandan sonra hasıl olan vücuda gelen muhabbeti nasıl kullanmak lazım” hakkında yol gösteriyor.
Şuna dikkat edelim inşallah “İlk önce görüp bilmek” ayrıdır “ilk önce muhabbet etmek” ayrıdır. Burada mevzunun karıştırıldığı görülmektedir. Üstadımız “gözünüzü kapatın önce Allah’a iman edin, sonra da delillere bakın onları inceleyin ve Allah’tan geldiğini düşünün” demiyor ki. Elbette ki biz Allah’ın varlığını birliğini birçok deliller vasıtasıyla kabul ettik. Farz edelim ki bu dünyada tek başınızasınız. Ve de bir yaratıcıyla ilgili bir fikriniz yok. Sonra mahlukatı incelemeye ve anlamlandırmaya başlıyorsunuz, neticesinde de bir yaratıcı olduğunu düşünüyorsunuz. Olması gereken de budur. Bu dünyaya gelen bir kişi elbette kâinata nazar edecek oradan Allah’a vasıl olacak yolları bulup iman edecektir. “Fakat Allah’ın varlığını bu deliller vasıtasıyla bilip kabul ettikten sonra insanda bir muhabbet oluşacaktır. İşte soru burada düğümleniyor. Bu esnada hasıl olan muhabbet ilk önce kime verilmeli.? Seni Allah’ın varlığına birliğine iman ettiren sebeblere mi, yoksa bu sebebleri yaratan Allah’a mı verilmeli.
Bu delilleri görmek bilmek ve onlar vasıtasıyla iman etmek ayrıdır, onlara nasıl muhabbet edeceğimiz ayrı bir mevzudur.