İncil, Zebur ve Tevrat şimdi ne anlatıyor, bozulmadan önce ne anlatıyordu?
İncil, Zebur ve Tevrat Cenâb-ı Hak tarafından peygamberlerine indirilen üç kutsal kitaptır. Bu kutsal kitaplar Allah’ın varlığını bildirmek, kâinatın yaratılışından haber vermek, ahiretin varlığını göstermek için indirilmiştir. Kur’ân’ı Kerim’in inmesiyle birlikte hükümleri kalkan bu kutsal kitaplar zaman içerisinde de tahrif olmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm; diğer kutsal kitaplarda anlatılan hakikatleri de barındıran, o manaları koruyan ve tevhid, haşir, adalet ve nübüvvetten harikulade bahseden İslâm inancının kutsal kitabıdır. Hükmü kıyamete kadar devam edecektir.
Bediüzzaman Hazretleri “Tevrat, İncil ve Zebur’un ibâreleri, Kur’ân gibi i‘câzları olmadığından, hem mütemadiyen (sürekli) tercüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabânî kelimeler içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış te’vîlleri, onların âyetleriyle iltibâs edildi (karıştırıldı). Hem bazı nâdânların (haddini bilmezlerin) ve bazı ehl-i garazın tahrîfâtı (bozmaları) da ilâve edildi. Şu sûrette o kitaplarda tahrîfât ve tağyîrât (değişiklikler) çoğaldı. Hatta Şeyh Rahmetullâhi Hindî, allâme-i meşhûr, kütüb-ü sâbıkanın binler yerde tahrîfâtını keşîşlerine ve Yahûdî ve Nasârâ ulemâsına isbat ederek iskât etmiş (susturmuş)”[1] diye buyurarak bu kitaplardaki bozulmanın derecesini de bizlere göstermiş oluyor.
Bu kitaplar bozulmadan önce Kur’ân ile aynı doğrultuda birçok mevzudan bahsederken, bozulduktan sonra Allah’ın varlığına ve birliğine dair temel prensiplerde bile farklılıklardan bahsetmiştir. Mesela; İncil’de tüm kitapların temel prensibi olan tevhid inancı yerine teslis inancından bahsedilmiştir. Aynı zamanda içlerinde birçok mevzularda da çelişkiler ortaya çıkmıştır.
“Matta, Markos ve Luka İncilleri arasında gerekse bu üçü ile Yuhanna İncili arasında hem anlatılan olayların ve konuşmaların seçiminde, hem de onların sıralanışında ve anlatımında birçok farklılık ve çelişki söz konusudur. Meselâ Hz. Îsâ’nın nesebiyle alâkalı olarak Matta (1/1-17) ve Luka (3/23-38) İncilleri’nde verilen isim ve sayılar birbirini tutmamaktadır (Bucaille, s. 90-99). Matta’ya göre oruçlu olup Hz. Îsâ’ya soru soranlar Yuhanna’nın talebeleri (9/14), Markos’a göre yazıcılar ve Ferîsîler’dir (2/18). Hz. Îsâ Erîhâ’dan çıktığında kendisine Matta’ya göre (20/30) iki âmâ, Markos’a göre (10/46) bir âmâ gözlerinin açılması için başvurmuştur.’’[2]
İncil’de olduğu gibi, yapılan araştırmalarda Tevrat ve Zebur’da da farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır. Bunu göze alarak bu kitapların günümüzdeki hallerine dikkatli yaklaşmak gerekir. O kitapların günümüze ulaştırılmasında Kur’ân-ı Kerim ve hadislerin aktarımındaki hassasiyet görülmemektedir. Tahrif yapıldığı da aşikare ortadadır. Bu sebepten dolayı şimdiki hallerinde biraz doğru bulunsa bile bunu yanlıştan ayırt etmek kolay olmayacaktır.
Ancak ne kadar tahrif edilip bozulsalar da bazı hakikatleri gizleyemeyeceklerinden, Peygamber Efendimizi (sav) haber veren delilleri içinde bulmak mümkün olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şöyle der:
“İşte bu kadar tahrîfâtla beraber, şu zamanda dahi meşhur Hüseyin-i Cisrî (Rahmetullâhi Aleyh), o kitaplardan yüz on delil, nübüvvet-i Ahmediyeye (asm) dâir çıkarmıştır. Risâle-i Hamîdiye'de yazmış. O risâleyi de Manastırlı Merhum İsmail Hakkı tercüme etmiş. Kim arzu ederse, ona mürâcaat eder, görür.’’ [3]
Bu kutsal kitaplar Efendimiz (sav)’dan önce indirildikleri için bahsettiği mevzular içerisinde en önemlisi ve dikkat çekeni bir peygamberin geleceğinden bahsetmesiydi. Ama buna inanmak istemeyenler kendi emelleri doğrultusunda o kitaplarda tahrifte bulunmuş ve günümüzdeki haline getirmişlerdir. Ancak bununla ilgili deliller gizli bırakılmaya çalışılsa da birçok İslâm âlimi bu noktada çalışmalar yapmış ve bu delilleri ortaya çıkarmışlardır.
Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur eserinde bahsettiği bazı örnekler de bu konuya açıklık getirmektedir.
“İşte bir numûne olarak Tevrat, İncil, Zebur’un Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’a âit âyetlerinin birkaç numûnesini göstereceğiz.
Birincisi: Zebur’da şöyle bir âyet var: اَللّٰهُمَّ ابْعَثْ لَنَا مُق۪يمَ السُّنَّةِ بَعْدَ الْفَتْرَةِ Yani “Mukîmü’s-Sünne ise, ism-i Ahmedîdir.”
İncil’in âyeti, قَالَ الْمَس۪يحُ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰٓي اَب۪ي وَاَب۪يكُمْ لِيَبْعَثَ لَكُمُ الْفَارَقْل۪يطَا Yani “Ben gidiyorum, tâ size Faraklît gelsin. Yani Ahmed gelsin.”
İncil’in ikinci bir âyeti, اِنّ۪ٓي اَطْلُبُ مِنْ رَبّ۪ي فَارَقْل۪يطًا يَكُونُ مَعَكُمْ اِلَي الْاَبَدِ Yani “Ben Rabbimden, hakkı bâtıldan fark eden bir peygamberi istiyorum. Ki ebede kadar beraberinizde bulunsun.” (7) Faraklît, اَلْفَارِقُ بَيْنَ الْحَقِّ وَالْبَاطِلِ ma‘nâsında, Peygamber’in o kitaplarda ismidir.
Tevrat’ın âyeti, اِنَّ اللّٰهَ قَالَ لِاِبْرَاه۪يمَ اِنَّ هَاجَرَ تَلِدُ وَيَكُونُ مِنْ وَلَدِهَا مَنْ يَدُهُ فَوْقَ الْجَم۪يعِ وَيَدُ الْجَم۪يعِ مَبْسُوطَةٌ اِلَيْهِ بِالْخُشُوعِ Yani “Hazret-i İsmâîl’in vâlidesi olan Hâcer, evlâd sâhibesi olacak. Ve onun evlâdından öyle birisi çıkacak ki, o veledin eli umumun fevkınde olacak. Ve umumun eli huşû‘ ve itâatle ona açılacak.”
Tevrat’ın ikinci bir âyeti, وَقَالَ يَا مُوسٰٓي اِنّ۪ي مُق۪يمٌ لَهُمْ نَبِيًّا مِنْ بَن۪ٓي اِخْوَتِهِمْ مِثْلَكَ وَاُجْر۪ي قَوْل۪ي ف۪ي ف۪يهِ وَالرَّجُلُ الَّذ۪ي لَا يَقْبَلُ قَوْلَ النَّبِيِّ الَّذ۪ي يَتَكَلَّمُ بِاسْم۪ي فَاَنَا اَنْتَقِمُ مِنْهُ Yani “Benî-İsrail’in kardeşleri olan Benî-İsmail’den, senin gibi bir nebî göndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım. Benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azab vereceğim.” [4]
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, 19.Mektup, s.291.
[2] ‘’İncil’’, TDV İslam Ansiklopedisi, 22.cilt, 270-276.
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, 19.Mektup, s.291,292.
[4] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, 19.Mektup, s.293.