Soru

İnsanın Allah’ın İsimlerine Mazhar Oluşu

On Sekizinci Sözde “ Hem deme ki: “Ben mazharım. Güzele mazhar ise güzelleşir. Zîrâ temessül etmediğinden, mazhar değil, memer olursun.” ifadesi ile;

Yirmi Üçüncü Sözde geçen, “ İşte insan, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir san‘atıdır. Ve en nâzik ve nâzenîn bir mu‘cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinâta bir misâl-i musağğar sûretinde yaratmıştır.” İfadelerini nasıl anlamak gerekir? Bu iki cümleyi birlikte izah eder misiniz?

Tarih: 3.06.2025 00:43:30

Cevap

Yirmi Üçüncü Söz’de bahsedilen, bütün insanlarda bulunan umumi nimetlerdir. Var olmak, hayat sahibi olmak, görmek, işitmek, konuşmak gibi. Bütün insanlarda bulunan bu özellikler, Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarına mazhariyetimizin neticesidir. Herkes, bu özelliklerin, Cenab-ı Hakk tarafından verildiğini bildiği için hiç kimse bunlarla gururlanamaz. Mesela “bakın ben nasıl yürüyorum” gibi bir cümle ile bir insanın başka insanlara karşı gururlandığını hiç görmemişizdir. Dolayısıyla bu tarzdaki, bütün insanlarda bulunan umumi özellikler için “mazhar” yani görünür olmak, açığa çıkmak kavramının kullanılması, enaniyete, bencilliğe sebep olmaz. Çünkü herkes bilir ki, yaşamak, görmek, işitmek, yiyip içmek gibi halleri biz kendimiz kazanamayız. İllâ ki Cenâb-ı Hakk tarafından bunların bize verilmesi gerekir. 

Fakat, bütün insanlarda bulunmayıp da, sadece bizde bulunan bazı özellikler, bizim bu haller ile gururlanmamıza, kendimizi beğenmemize sebep olabilir. Mesela bir insan maddi veya manevi alanlarda ciddi bir ilim sahibi ise, bununla gururlanabilir. Zenginlik sahibi ise bununla gururlanabilir. Mevki makam sahibi ise bunlarla kendisini beğenebilir. Çünkü, hata olarak, sanki bu özellikleri biz kendimiz çalışıp kazanmışız gibi bir hisse bürünebiliriz. İşte bu tarzdaki, (hayat, görmek, işitmek gibi umumi değil de) hususi bir kısım nimetlere sahip olan ve bunları kendisi çalışarak elde ettiğini düşünen kişilerin, bunlarla gururlanmaması için, Bediüzzaman Hazretleri, geçip gitmek anlamına gelen “mür​û​r” kelimesinden türeyen “memer” kelimesini kullanmıştır. Yani bu kavram ile bize adeta şöyle bir ders verir. “Ey başkalarında olmayıp, sende olan, kendi kendine elde ettiğini sandığın, ilim, mal, makam gibi nimetlerden dolayı gururlanan kişi. Bu nimetler sana ait değildir. Sadece senin üzerinden akıp gitmektedir. Cenâb-ı Hakk istediği zaman bu nimetleri senden alıp başkasına verebilir. Sen bir meziyete sahip olduğun için değil, en çok senin ihtiyacın olduğu için, aczin ve fakrın sebebiyle geçici olarak bu haller senin üzerinde akıp geçiyor. Öyle ise gururu bırak, şükür ve alçak gönüllülüğe doğru meylet.​”


Yorum Yap

Yorumlar