Hatta en latîf ve güzel bir hakîkat-i îmâniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en ma‘sûmâne, zararsız bir menfaattir. Mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer, “Ben sevab kazanayım, bu güzel mes’eleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendân onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.1
İhlâs, yapılan her amelde yalnızca Allah rızasını gözetmek, nefsin payını araya karıştırmamaktır. En güzel, en mâsum görünen amellerde bile nefis gizlice bir hisse arayabilir. Bazen iyilik yaparken bile insan farkında olmadan kendi nefsini tatmin etmek ister. Bu da, ihlâs denilen saf niyetin bozulmasına sebep olabilir.
Burada asıl maksat, bir hizmeti kim yaparsa yapsın, sonuçta Allah’ın rızası gerçekleşiyorsa buna sevinmektir.
“Ben söyleyeyim, ben sevap kazanayım” düşüncesi görünüşte zararsız olsa da, iç dünyada gizli bir rekabet duygusuna kapı aralayabilir. Nitekim “ben anlatayım, ben faydalı olayım” arzusu, kardeşler arasında fark edilmeden kıskançlık, benlik veya yarış hissi doğurabilir. Bunu önlemek için o hizmete talip olmayan bir kardeşe teklif edilmesi çok önemlidir. Örneğin, imamalığa geçilecekken veya bir kişiye Kur'an öğretilecekken o hayırlı işi önce farklı bir kardeşe teklif etmek gerekir. O vakit her iki kişinin de nefsi fena duygulara kapılmamış olur.
Bu sevabı ben kazanayım diye ön plana çıkmak, bu güzel niyet bile rekabeti körükleyebilir. Böyle bir durumda, sözde hayırlı bir iş, ihlâsın ruhunu zedeleyen bir benlik mücadelesine dönüşür. Oysa Allah katında kıymetli olan, amelin dış görünüşü değil, kalpteki niyetin temizliğidir. İhlâsla yapılan küçük bir amel, riya karışmış büyük bir amelden çok daha değerlidir.
Netice olarak, gerçek ihlâs, “sevabı ben alayım” düşüncesinden bile uzak durmayı gerektirir. Bir müminin yapması gereken, Allah rızası nerede tecelli ediyorsa oraya yönelmek, işi kimin yaptığına değil, kimin rızasının kazanıldığına bakmaktır. Eğer bir kardeşimizin elinden o hizmet daha güzel şekilde geliyorsa, onun başarılı olmasına sevinmek, kendi nefsimizin hoşuna gitmese de, ihlâsın en yüksek derecesidir. Çünkü Allah indinde makbul olan, benlikten sıyrılmış samimi amellerdir. İhlasla yapılan işler hem bereketli olur hem de kalplerde kardeşliği ve birliği kuvvetlendirir.
Bediüzzaman Said Nursi, Asay-ı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 236

