Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri'nin Risale-i Nur Külliyatı'ndaki;
"Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum; siz dahi Risaletü'n-Nur'a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir."1
Şeklindeki ifadesi, Kastamonu Lâhikası'nda geçmektedir ve derin manalar içermektedir. Bu ifadenin manası ve Hz. Üstad'ın sürgün şartlarında talebe seçimi, Risale-i Nur'un mahiyeti ve hizmet metodolojisi çerçevesinde açıklanabilir.
1. "Madem Ben Sizlere Kanaat Ettim" İfadesinin Manası
Bu söz, Hz. Üstad'ın talebelerine olan güvenini, bağlılığını ve onlardan başka bir hizmet arkadaşı arayışında olmadığını gösterir. Aynı zamanda, talebelerine olan bu bağlılığı ve güveni, onlardan beklediği bir karşılığın da temelini oluşturur.
Temel Anlam ve Beklentiler:
Hz. Üstad'ın Tesellisi ve İhtiyaçsızlığı: Bediüzzaman Hazretleri, uzun sürgün hayatı ve yalnızlık dönemlerinde, Kur'ân ve Kur'ân'dan gelen Risale-i Nur'un telifi ile meşgul olmuş, dünyanın fâni işlerinden ve siyasetten el çekmiştir. Bu cümledeki talebelerinden başkasına bakmamasından maksat, onların iman hizmetindeki samimiyetlerini ve Risale-i Nur'un neşrindeki sadakatlerini kendi adına yeterli ve kâfi görmesidir. Maneviyat yolunda başka bir üstad veya merci aramamaları için onları kendi nefsine tercih ettiğini ve onlara güvendiğini belirtir.
Talebelerden Beklenen Karşılık: Bu cümlenin hemen ardından gelen "siz dahi Risaletü'n-Nur'a kanaat etmeniz lâzımdır" kısmı, asıl mesajı verir. Hz. Üstad'ın onlara kanaat etmesi, onların da eserine (Risale-i Nur'a) tam bir sadakatle bağlanmasını ve onu kâfi görmesini gerektirir. Bu, Risale-i Nur'un hakâik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geldiği ve başka eserlere ihtiyaç bırakmadığı, imanı kurtarmanın en kısa ve en kolay yolu olduğu inancıyla, bütün himmetlerini sadece bu eserlerin neşir ve mütalaasına hasretmeleri beklentisidir.
Hizmetin Esası: Üstad Bediüzzaman, kendi şahsına bağlılıktan çok, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine ve onun Kur'ân'dan gelen nuruna bağlılığı esas alır. Kendisinin talebelerine kanaat etmesi, talebelerin de onun şahsından ziyade, onun elindeki hakikatlere, yani Risale-i Nur'a yönelmesi için bir teşviktir. Bu, Nur hizmetinin şahıslar üzerine değil, Kur'ân hakikatleri üzerine bina edildiğinin önemli bir göstergesidir.
2. Sürgünde Olan Birinin Talebelerini Seçmesi
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri'nin talebe seçimi, sıradan bir hoca-öğrenci ilişkisi gibi değildir; bilakis manevi bir intisap ve hizmete kabul esasına dayanır. Sürgün ve mecburî ikamet dönemleri, Üstad'ın halkla doğrudan görüşmesini kısıtlamıştır, bu durum talebe seçim metotlarını da farklılaştırmıştır.
A. Risale-i Nur'un Şahs-ı Manevisine İntisap
Risale-i Nur Külliyatı'na göre, Hazret-i Üstad'a ve Risale-i Nur'a talebelik; telif edilen eserleri okumak, yazmak, ve neşretmekle başlar. En önemli ölçü şahsî görüşme değil, eserlere sahip çıkmaktır:
Risale-i Nur'a Sadakat: Talebe olmanın temel şartı, Risale-i Nur'un iman ve Kur'ân hakikatlerini can-ı gönülden kabul edip, o dairenin dışındaki cereyanlara ve bid'atlara meyil etmemektir. Bu sadakat ve hizmet, kişiyi otomatik olarak Üstad'ın talebeliği dairesine dâhil eder.
Mektuplar ve Eserler Vasıtasıyla İletişim: Sürgün şartlarında Üstad, yüz yüze görüşmelerden mahrum bırakılmıştır. Bu yüzden talebeleriyle arasındaki en temel iletişim ve manevi rabıta aracı, mektuplar olmuştur (Lâhikalar). Bu mektuplarda talebelerin hizmetlerini takdir eder, onlara vazifeler verir ve manevi ikazlarda bulunur. Bu mektuplar, adetâ ders ve irşad vazifesi görmüştür.
Hizmet ve Sadakatin Keşfi: Said Nursî Hazretleri, sürgün yerlerinde kendisini ziyaret eden veya Risale-i Nur'un neşrinde büyük hizmetler gören / görecek kişileri, kudsî bir ferasetle (manevî bir sezişle) ve ihsas-ı Rabbanî (Allah'ın ilhamıyla) tanımış ve talebeliğe kabul etmiştir. Örneğin, Barla'da kendisine yardım eden ve hizmet eden ilk talebelerini bu şekilde keşfetmiştir (Sıddık Süleyman Ağabey gibi).
B. Talebe Seçiminin Esasları
Hazreti Üstad'ın talebe olarak kabul ettiği kişilere verdiği ünvanlar ve hitaplar, bu seçimin şahsî menfaat ve dünyevî makam arayışından uzak olduğunu gösterir:
İman Hizmetine Adanmışlık: Gerçek talebe, sadece maddî veya ilmî yakınlık arayan değil, hayatını Kur'ân ve iman hakikatlerinin neşrine adayan kimsedir.
İhlâs ve Feragat: Talebeliğin en önemli prensipleri ihlâs (samimiyet) ve fedakârlıktır. Risale-i Nur'un hizmetini, kendi şahsî menfaat ve makamlarının önüne koyanlar, has talebe dairesine girmişlerdir.
Görmeden Kabul: Said Nursî Hazretleri, mektuplarla veya rüyalarla tanıyıp, hizmetlerini uzaktan takdir ettiği birçok kişiyi de talebeliğe kabul etmiştir. Bu durum, fiziksel yakınlıktan çok kalbî ve manevi bir rabıtanın esas alındığını gösterir.
Hanımlar Rehberinde geçen şu ifadeler dikkat çekicidir:
"Biz zayıf bîçâreleri talebeliğe kabûl ettiğiniz için pek çok sevindik. Dünyalar bizim oldu. Gözlerimiz sevinç yaşlarıyla doldu, ağladık. Ve ağlayarak, Rabbimiz Teâlâ Hazretlerine hadsiz şükürler ettik. Cenâb-ı Hakk bu fakirleri, yüz otuz tane eşsiz eserleri her yerde aşkla okunan siz gibi dünyada bir tek Bedîüzzaman olan haşmetli bir Üstâd’ın duâlarına dâhil eyledi."2
Barla Lahikasında ise şöyle geçmektedir:
"Üstâdım da talebeliğe kabul edip, beş vakit farzı bırakmayacağımıza çok çok tenbîh etti."3
Özetle, Bediüzzaman Hazretleri'nin sürgünde talebe seçimi, Risale-i Nur'a olan sadakat, manevi feraset ve mektuplar aracılığıyla kurulan rabıta üzerine bina edilmiştir. Bu, şahsa değil, Kur'ân'dan süzülen hakikate (Risale-i Nur'a) bağlılığı esas alan, manevî bir intisaptır.
Ayrıca lütfen bakınız;
https://www.risale.online/soru-cevap/risale-i-nurun-her-ilme-kafi-gelmesi
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyât, Isparta 2020, s. 94.
Bediüzzaman Said Nursî, Hanımlar Rehberi, Hayrat Neşriyât, Isparta 2019, s. 146.
Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lahikası, Hayrat Neşriyât, Isparta 2020, s. 249.