İkinci Suâliniz: Neden vesîka almak için mürâcaat etmiyorsun? Elcevab: Şu mes’elede ben kaderin mahkûmuyum. Ehl-i dünyânın mahkûmu değilim. Kadere mürâcaat ediyorum. Ne vakit izin verirse, rızkımı buradan ne vakit keserse, o vakit giderim. Şu ma‘nânın hakîkati şudur ki, başa gelen her işte iki sebeb var: Biri zâhirî, diğeri hakîkî. Ehl-i dünyâ zâhirî bir sebeb oldu, beni buraya getirdi. Kader-i İlâhî ise sebeb-i hakîkîdir . Beni bu inzivâya mahkûm etti. Sebeb-i zâhirî zulmetti . Sebeb-i hakîkî ise adâlet etti. Zâhirîsi şöyle düşündü: Şu adam ziyâdesiyle ilme ve dine hizmet eder. Belki dünyamıza karışır ihtimâliyle beni nefyedip , üç cihetle katmerli bir zulmetti . Kader-i İlâhî ise, benim için gördü ki, hakkıyla ve ihlâsla ilme ve dine hizmet edemiyorum. Beni bu nefye mahkûm etti. Onların bu katmerli zulmünü muzâaf bir rahmete çevirdi. Mademki nefyimde kader hâkimdir. Ve o kader âdildir. Ona mürâcaat ederim. Zâhirî sebeb ise, zâten bahâne nev‘inden bir şeyleri var. Demek onlara mürâcaat ma‘nâsızdır. Eğer onların elinde bir hak veya kuvvetli bir esbâb bulunsa idi, o vakit onlara karşı da mürâcaat olunurdu.1
Burada bahsedilen üç zülüm şunlardır:
Siyâseti terk ve dünyadan tecerrüd ederek bir dağın mağarasında âhireti düşünmekte iken, ehl-i dünyâ zulmen beni oradan çıkarıp nefyettiler…2
Birinci zülüm olarak; Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri 1923 yılı Mayıs ayında siyaseti terk ederek Van'a gidip Erek Dağı'ndaki bir mağaraya çekilip dünyadan tamamen yüz çevirip ahiretini düşünmekte iken rejim tarafından 1926 yılında Şeyh Said hadisesi bahane edilerek hiç dahli olmadığı halde zülmen oradan alınıp önce Burdur'a ardından Isparta'nın Barla köyüne sürgüne yollanmasıdır.
Hem ehli dünyâ bütün menfîlere vesîka verdiği ve cânîleri hapisten çıkarıp affettikleri hâlde, bana zulüm olarak vermediler…3
İkinci zülüm de o zamanki rejim sürgünde olanlara kendi memleketleri dışında herhangi bir yerde ikamet etmeye dair izin belgesi mahiyetini taşıyan belgeler verdiği ve hapishanede bulunan mahkumları af edip hapisten çıkardıkları halde Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini zülmen bu izinlerden muaf tutmalarıdır.
Hem ehl-i dünyâ dünyalarına karışabilecek bütün nüfûzlu ve kuvvetli rüesâları ve şeyhleri, kasabalarda ve şehirlerde bırakıp akrabalarıyla beraber herkesle görüşmeye izin verdikleri hâlde, beni zulmen tecrîd etti. Bir köye gönderdi. Hiç akraba ve hemşehrilerimi, bir-iki tanesi müstesnâ olmak üzere, yanıma gelmeye izin vermedi…4
Üçüncü zülüm ise rejim aleyhinde olabilecek büyük ve nüfuzlu aşiret reislerini, şeyh efendileri bulundukları kasaba ve şehirlerde kalmalarına müsaade ederek akrabaları dahil herkesle görüşüp-konuşmalarına izin verdikleri halde Bediüzzaman Hazretlerini bir iki akraba ve hemşerisi müstesna olarak bu tür görüşmelerden ve herhangi bir iletişimden mahrum bırakmaları ve Barla gibi bir köyde zorunlu ikamet ettirerek tecrit etmeleridir.
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta, s. 36
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta, s. 35
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta, s. 35
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta, s. 35