Peygamberler

08.11.2010

14330

Hızır (as) Peygamber mi Evliya mı?

Hızır (as) nebi midir, veli midir? Hz. Musa ve Hızır kıssası nasıldır?

09.11.2010 tarihinde soruldu.

Cevap

Hz. Hızır'ın (as) ismi Kur'ân'da açıkça geçmese de Kehf Suresi'nde Hz. Musa'nın (as) kendisi ile buluşarak yaptığı bir seyahat anlatılır. Şu âyetlerde bahsedilen kişinin Hızır (as) olduğu tefsirlerde bildirilmiştir:

"Derken, orada kullarımızdan bir kul buldular. Biz ona tarafımızdan bir rahmet vermiş, kendisine nezdimizden bir ilim öğretmiştik. Musa ona, "Sana öğretilen bu doğru ve faydalı ilimden, bana da öğretmen için, sana tabi olabilir miyim?" dedi.

O da, "Doğrusu sen, benim yanımda asla sabredemezsin. Kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredeceksin?" dedi. O da, "Allah dilerse (inşallah) beni sabırlı bulacaksın. Sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim" dedi. (Hızır da) "Bana tâbi olacaksan, (bil ki) ben sana hakkında bir açıklamada bulunmadıkça, bana hiç bir şey sorma" dedi"1 

HIZIR (as) ve MUSA (as) KISSASI

Kur'ân'da anlatılan kıssa kısaca şöyledir:

Hz. Mûsâ (as) genç yardımcısına (bu genç yardımcısı Yuşâ b. Nûn olduğu ile ilgili rivayetler vardır) iki denizin birleştiği yere ulaşmaya karar verdiğini söyler, bunun üzerine beraberce yola çıkarlar. İki denizin birleştiği yere varınca yanlarına aldıkları kurutulmuş balığı bir kenarda unuturlar, balık da canlanarak denize atlar. Bir müddet sonra Hz. Mûsâ (as) genç adamına azığı getirmesini söyler; fakat genç adam olup biteni hatırlayarak daha önce bunu Hz. Mûsâ’ya bildirmeyi unuttuğu için üzüntüsünü dile getirir. Bunun üzerine Hz. Mûsâ (as) aradıkları yerin orası olduğunu söyler ve geriye dönerler. Burada kendisine Allah tarafından “rahmet ve ilim” verilmiş olan sâlih bir kul ile karşılaşırlar. Hz. Mûsâ (as), sahip olduğu ilimden kendisine de öğretmesi için onunla arkadaş olmak istediğini söyler; Kur’ân’ın adını bildirmediği bu kişi, iç yüzüne vâkıf olamayacağı olaylar sebebiyle bu beraberliğe sabredemeyeceğini belirtirse de Hz. Mûsâ'nın (as) ısrarı üzerine, meydana gelen olaylar hakkında açıklama yapmadıkça kendisine soru sormaması şartıyla teklifi kabul eder. Hz. Mûsâ'nın (as) bu şarta uyacağına dair söz vermesi üzerine yolculuğa başlarlar. Bu zat önce bindikleri gemiyi deler, arkasından bir çocuğu öldürür, daha sonra da uğradıkları bir kasabanın halkı kendilerini misafir etmediği halde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltir. Bu üç olayın her birinde Hz. Mûsâ (as) arkadaşına davranışının sebebini sorar; arkadaşı da, “Ben sana benimle beraber olmaya sabredemezsin demedim mi?” diye uyarıda bulunur. Hz. Mûsâ (as) özür dileyip yolculuğa devam etmelerini ister. Sâlih kul, birinci ve ikinci olaylardan sonra Hz. Mûsâ'nın (as) ricasını kabul ederse de üçüncü olayda ayrılma vaktinin geldiğini söyler; bu arada söz konusu hadiselerle ilgili olarak davranışlarının sebeplerini de anlatır ve bunları Allah’ın emriyle yaptığını söyler. Bu kıssadaki üç kişiden sadece Hz. Mûsâ'nın (as) adı zikredilirken diğer iki kişiden biri “genç adam” (fetâ), diğeri de ilâhî rahmet ve ilme mazhar olmuş “Allah’ın kulu” diye anılır. İşte bu kul âlimlerin çoğuna göre Hızır (as)'dır. Buhârî’nin rivâyeti şöyledir:

Mûsâ Aleyhisselâm kavmine bir hutbe okurken, kendisine: “İnsanlar arasında en âlim kimdir?” diye suâl edildi. O ise: “Allah bilir” diyecekken, “Benim!” diye karşılık verdi. Cenâb-ı Hakk da onu îkāz ederek buyurdu ki: “Benim, iki denizin birleştiği yerde, senden daha âlim bir kulum var!” Mûsâ Aleyhisselâm, hatâsını anlayarak: “Rabbim! Onu nasıl bulacağım?” diye suâl ettiğinde Cenâb-ı Hakk: “Yanına bir zenbil içinde tuzlu bir balık alırsın. Balığı nerede kaybedersen, o kulumla orada buluşacaksın!” buyurdu. Mûsâ Aleyhisselâm da öyle yaptı. Kayanın bulunduğu yere gelip istirâhat için biraz uykuya daldıklarında, balık dirilip denize atlamış, yanında bulunan Yûşa‘ Aleyhisselâm bunu görmüş, fakat Mûsâ Aleyhisselâm’a söylemeyi unutmuştu.2 

HIZIR (as) PEYGAMBER MİDİR?

Hz. Hızır’ın (a.s.) ile tartışmalı konulardan biri onun bir nebî mi yoksa velî mi olduğu konusudur. Bu mesele âlimler arasında görüş ayrılığına yol açmıştır. Cumhur ulemâsı onun peygamber olduğu kanaatindedir. Ancak Hz. Hızır’ı (a.s.) peygamber olarak gören bazı âlimler, onun insanlara risaletle gönderilmediğini, yani bir kavme tebliğle vazifelendirilmediğini ifade etmişlerdir. Diğer bir grup ulemâ ise Hz. Hızır’ın (a.s.) nebî değil, velâyet makamında bir kul olduğunu savunmuştur.

Kurtubî, “Hızır cumhurun görüşüne göre bir peygamberdir” diyerek bu kanaatini iki gerekçeye dayandırır:
Birincisi, Hızır’ın (a.s.) Kur’ân’da anlatılan fiilleridir. Âyetler onun peygamberliğine işaret etmektedir; zira bu tür fiiller ancak vahiy yoluyla açıklanabilir.
İkincisi ise Hz. Mûsâ’nın Hızır’dan (a.s.) ilim talep etmesidir. Kurtubî’ye göre bir kimse, ancak kendisinden daha üstün olan birinden ilim öğrenir. Hz. Mûsâ’nın (as) ona tâbi olması, Hızır’ın (as) da peygamberlik makamında olduğunu gösterir. Çünkü nebî olmayan bir kimsenin, nebîden üstün olması düşünülemez.3 

Bursevî’nin nakline göre âlimlerin çoğu Hızır’ın (as) insanlara risâletle gönderilmeyen bir nebî olduğu görüşündedir.4 

Zemahşerî Keşşâf’da Hz. Mûsâ’nın Hızır’dan (as) rüşde erdirecek bir bilgi taleb etmesini açıklarken “Bir peygamberin kendisi gibi başka bir peygamberden ilim öğrenmesinde bir beis yoktur. Ancak kendisinden daha aşağı mertebedeki birinden ilim öğrenmesi yakışık almaz.” diyerek Hızır’ı (as) velî değil nebî olarak kabul ettiğini îmâ etmektedir.5 

Bazı âlimler ise onun peygamber değil veli olduğunu ifade etmişlerdir. Mesela Fahreddin Râzî tefsirinde Hızır’ın (as) nebî olduğunu iddia edenlerin öne sürdüğü altı delîli zikrederek bu delilleri Hızır’ın (as) nebîliğinin ispatı açısından tenkid eder ve aslında bu altı delîlin Hızır’ın (as) nebîliği için kesinlik teşkil etmeyeceğini söyler ve onun veli olduğunu söyler.6 

Ancak denildiği gibi ulemanın çoğunluğuna göre Hızır (as) peygamberdir.

  1. Kehf  18/65-70

  2. Buhârî, “Enbiyâʾ”, 27; Tirmizî, “Tefsîr”, 19/1

  3. Kurtubî, el-Câmi li Ahkâmi'l-Kur'ân. trc. Mehmet Beşir Eryarsoy. İstanbul: Buruc Yayınları, 2000 c. 11, s. 65

  4. Bursevî, Rûhu'l-Beyân. trc. Zekeriya Tüfekçioğlu ve Cafer Durmuş. İstanbul: Erkam Yayınları, 2012, s.11, s. 459

  5. Zemahşerî, el-Keşşâf. trc. Muhammed Coşkun vdiğr. 4 cilt. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2018, c.4:, s.94.

  6. Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-gayb, trc., Komisyon, Ankara: Akçağ Yayınları, 1993, c.15, s.221.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız